Uzman Makaleleri

Olgun Çocuklar- İçselleştirilmiş Semptomları Olan Çocuklar

“Olgun Çocuklar”: İçselleştirilmiş Semptomları Olan Çocuklar

Çoğu yetişkin, çocuklarının/öğrencilerinin “olgun olması” konusunda beklentilere sahiplerdir. Hatta, yaygın olarak birden fazla çocuğa sahip olan anne/babalar çocukları üzerinden tanımlama yaparken bile birinin ötekinden “daha olgun” olduğu konusunda kıyaslamaya giderler. Yetişkinlerden, çocuklarının sahip olmasını istedikleri “olgunluk” kavramını detaylandırmaları istendiğinde “sakindir, saygılıdır, sözümden çıkmaz, her sorumluluğunu yerine getirir, başarılıdır, öğretmenleri çok sever, hiç zorluk çıkarmaz vb.” gibi tanımlamaların sıklıkla kullanıldığını görürüz.

TDK’ye göre olgunluk; bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş şeklinde tanımlanırken bu kadar yüklü anlamlara sahip bir sıfatı çocukların taşımasını beklemek gerçekçi bir beklenti değildir. Halbuki; çocukluk, kendine has gelişimsel özellikleri olan bir yaşam dönemidir. Bu nedenle, çocuklar için çevreleri tarafından atfedilen “olgun çocuk” etiketlemesinin ağırlığını taşımak çoğu zaman çok zordur. Doğasında; koşmak, gülmek, keşfetmek ve merak etmek olan çocuğu bu haklardan yoksun bırakmak, çocuklarda/gençlerde bazı psikolojik zorlukları beraberinde getirebilmektedir. Ancak; çocukluk kavramı, “yetişkinliğin ufak versiyonu” olarak varsayıldığı ve çocuktan yetişkine benzer davranışları sergilemesi beklendiği zaman çocuğun yaşadığı psikolojik zorlukları görmek de bir o kadar zorlaşmaktadır.

Olgun olarak atfedilen çocuklarda sıklıkla depresyon, anksiyete, açıklanamayan fiziksel semptomlar (Tingstedt et al., 2018), yalnızlık hissi, içe kapanma (Hymel et al., 1990) gibi içselleştirilmiş (internalized) semptomlar görülmektedir. Bu sessiz semptomların dışardan gözlenmesi, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi dışarıdan bakıldığında kolaylıkla fark edilen dışsallaştırılmış (externalized) semptomlara göre daha zordur. Bu nedenle bu şikayetlerle kliniğe başvuru oranları da dışsallaştırılmış semptomlarla yapılan başvuru oranlarına kıyasla daha düşüktür (Akdemir & Çetin, 2008). Çevre tarafından içselleştirilmiş semptomlar olan depresyon ve anksiyete gibi belirtilerin görülme oranları cinsiyete göre de değişkenlik gösterebilmektedir. Yapılan çalışmalarda, kız çocuklarının erkek çocuklarına kıyasla depresyon ve kaygı gibi içselleştirilmiş semptomların tanısını daha çok aldıkları görülmüştür (Akdemir & Çetin, 2008; Chaplin & Aldao, 2013). İçinde bulunulan kültürün kız ve erkek çocuklarına yüklediği toplumsal cinsiyet rolleri de içselleştirilmiş semptomların ortaya çıkışını etkilemektedir. Örneğin; bizim toplumumuzda sıklıkla duyulan “kız çocukları hanım hanımcık olmalıdır, çalışkan ve düzenli olmalıdır” gibi atıflar, bir kız çocuğunun tamamen bireysel ilgi ve yönelimlerini toplumun beklentilerine göre şekillendirmesine; dolayısıyla da bazı duygularını bastırmasına etki edebilir. Aynı şekilde toplumumuzda erkek çocuklarına “erkekler ağlamaz” şeklinde yüklediğimiz toplumsal kurallar, duygularını dışavurumsal bir şekilde ifade etmek isteyen bir erkek çocuğunun duygularını bastırıp içselleştirmesine neden olabilir.

Çocuklarda karın ve baş ağrısı gibi yakınmalarla kliniğe başvurulduğunda sorunun fizyolojik temelli olmadığı gerçeği bazen aileleri şaşırtabilmektedir. “Her zaman uslu olan çocuk” şeklinde etiketlenen çocukların herhangi bir psikolojik zorlanma yaşamadığına dair bir inanç vardır. Halbuki, çocuk, çevreden gelen “uslu ve olgun” sıfatını o kadar benimsemiştir ki yaşadığı duygusal zorlanmayı görünür kılan belirtileri bile sessizce yaşar: içe çekilir, çoğu zaman uyur, fikrini belirtmez, çok konuşmaz ve tüm söylenenlere itaat eder. Tüm bu sessiz semptomlar birikip, yoğun kaygı sonucu fiziksel belirti görünümünü alana kadar aileler çocuklarının duygusal olarak zorlandığını fark etmezler.

Peki içselleştirilmiş semptomları nasıl fark ederiz?

İçselleştirilmiş Semptomlar Evde Nasıl Gözlemlenir?

Ergenlik dönemine kadar olan gelişimsel süreçte, çocuklar genelde evde aileleriyle karşılıklı ve etkileşimli oyun oynamaktan hoşlanırlar. Ancak, bu dönem çocukları içselleştirilmiş duygusal zorluklar yaşıyorsa beraber zaman geçirmekten kaçınma, reddetme, sıklıkla ağlama, sessiz kalma ve isteklerini kolaylıkla ifade edememe, çekingen olma, fazla uyuma, yaş dönemine göre eğlenceli sayılabilecek aktivitelere karşı ilgisiz olma, anneye fazla yapışma ve sıklıkla bir şeylerden ürkme, yeni deneyimlere katılmaktan korkma ve sıklıkla kaygılanma gibi belirtiler gösterebilirler.

Ergenlik dönemine gelindiğindeyse; gelişimsel olarak aileden uzaklaşılıp akranlarıyla ev dışında paylaşım kurmaktan hoşlanılan bu dönemde ebeveynler çocuklarının yaşadıkları duygusal süreçleri gözlemekte zorlanabilirler. Çoğu zaman aileler bu dönemde “bizimle vakit geçirmek istemiyor, iyice uzaklaştı, varsa yoksa elinde telefonu arkadaşlarıyla konuşuyor” gibi yakınmalarla gelirler. Halbuki unutulmamalıdır ki; gençlerin kendilerine ve çevrelerine zarar veren davranışları olmadığı, tehlikeli olabilecek arkadaşlıklar kurmadıkları sürece, artmış akran etkileşimi bu süreçte normaldir. Ergenlikte; akranlarıyla iletişim kurmaktan çekinme, bir arkadaş grubuna ait olmama, sosyal aktivitelere katılmada ilgisizlik, sıklıkla ağlama ve yataktan çıkmak istememe, aile ile artmış çatışmalı ilişkiler, paylaşım kurulmak istendiğinde bu girişimleri reddetme ve konuşmak istememe gibi belirtiler içselleştirilmiş semptomlara işaret ediyor olabilir.

İçselleştirilmiş Semptomlar Okulda Nasıl Gözlemlenir?

Okul öncesi dönemde içselleştirilmiş semptomlar sıklıkla ağlama, okulun ilk günlerinde anneden ayrılmaktan zorlanma, irkilme, okuldaki yeni ortam ve oyunlara adaptasyonda zorluk, öğretmenden ayrı kalmaya karşı tahammülsüzlük, mutsuz bir yüz ifadesi, yemek yemeyi reddetme, uyku saatlerinde uykuya dalmada zorluk ve/ya artmış uyku isteği gibi belirtiler içselleştirilmiş semptomların düşünülmesinde öncü olabilir.

İlkokul döneminden ergenlik dönemine olan dönemde ise verilen sorumlulukları yerine getirmede zorluk, okuldaki aktivite ve derslere karşı ilgisizlik, arkadaşlarıyla kurulan oyunlara dahil olmak istememe, daha çok bireysel zaman geçirmek isteme, teneffüslere çıkmak istememe ve sıklıkla sınıfta oturma, tırnak yeme gibi belirtiler okuldaki içselleştirilmiş semptomların emareleri olabilir.

Ergenlik döneminde ise okulda bir arkadaş grubunun olmaması, sıklıkla dağınık bir zihin, odaklanamama, söz almaktan kaçınma, derslerde sıklıkla uyuma, “özensiz” denebilecek derecede dış görünümünü önemsememe, içedönük bir beden postürü (düşük omuzlar, sürekli yere bakma ve özgüvensiz bir beden duruşu vb.), sıklıkla ağlamaklı olma ve yalnız kalma isteği gibi belirtiler okulda gözlenebilecek içselleştirilmiş semptomlara işaret ediyor olabilir.

Belirtilen bu gözlemlerin içselleştirilmiş semptomlara işaret edebileceği eğitimciler ve anne-babalar tarafından akılda tutulmalıdır. Ancak; bilinmelidir ki içselleştirilmiş semptomlara işaret eden belirtiler yukarıda bahsedilen belirtilerden tamamen farklılaşabileceği gibi; ek olarak yukarıda belirtilmemiş başka belirtiler de kendini gösteriyor olabilir. Eğer çevrenizde bu belirtilere sahip olduğunu düşündüğünüz çocuk/genç varsa ve bu duygusal zorlukları bir yetişkin olarak nasıl destekleyeceğinizi bilemiyorsanız bir uzmandan yardım almayı düşünebilirsiniz.

Unutmayın ki her duygusal yük, sesi her ne kadar kolaylıkla duyulmasa da kendisinin görülmesini ve duyulmasını ister. “Her gecenin sabahı, her kışın bir baharı, her şeyin bir zamanı” olduğu gibi gün gelecek, yaşanan duygusal zorluklar da yerini kolaylıklara bırakacaktır. Yanınızdaki o “sessiz çocuk” büyüdüğünde, aklında asıl kalan sizin yükü hafifletme çabanız olacaktır. Siz yeter ki görmeye, duymaya ve yükü paylaşmaya hazır olun…

Sevgilerle

Kaynakça;

  • Akdemir, D., & Çetin, F. Ç. (2008). Çocuk ve ergen psikiyatrisi bölümüne başvuran ergenlerin klinik özellikleri. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 15(1), 5-13.
  • Chaplin, T. M., & Aldao, A. (2013). Gender differences in emotion expression in children: A meta-analytic review. Psychological Bulletin, 139(4), 735–765. doi:10.1037/a0030737)
  • Hymel, S., Rubin, K. H., Rowden, L., & LeMare, L. (1990). Children’s peer relationships: longitudinal prediction of internalizing and externaliziing problems from middle to late childhood. Child development, 61(6), 2004-2021.
  • Tingstedt, O., Lindblad, F., Koposov, R., Blatný, M., Hrdlička, M., Stickley, A., & Ruchkin, V. (2018). Somatic symptoms and internalizing problems in urban youth: a cross-cultural comparison of Czech and Russian adolescents. The European Journal of Public Health, 28(3), 480-484. (https://www.tdk.gov.tr/)

Uzman Bilgisi

  • Üniversite :
  • Uzmanlık :

Yazıları

Videoları

Podcastler

Güncel Psikoloji Yayınlarımız

Yardıma ihtiyacınız var mı? Size ulaşalım.