Çocuklara Dair | Sınav Kaygısı ve Ebeveyn Tutumları

Çocuklara Dair | Sınav Kaygısı ve Ebeveyn Tutumları


 

Sınav kaygısı, okulların açılmasıyla birlikte sıklıkla karşılaştığımız problemlerden biri… Çocuk ve ergenlerin yaşadığı kaygıya ek olarak, ailelerin de bu kaygıyı yaşaması, problemin daha da ilerlemesine ve içinden çıkılması zor bir hale gelmesine sebep oluyor… Sınav kaygısının tam olarak ne olduğuna baktığımızda, öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olduğunu görüyoruz… Yani öğrenilen bilgiyi etkin bir şekilde kullanamama, sınav öncesi ve esnasında hissedilen ‘huzursuzluk’ gibi duygusal belirtilerin yanı sıra, titreme, terleme, karın/mide ağrısı, baş dönmesi gibi fizyolojik belirtiler de sınav kaygısının belirtileri arasındadır… bununla birlikte, dikkat ve konsantrasyonda bozulma, sınavın içeriğindense bedene odaklanma, zamanlamayı yönetememe de bu belirtilere eşlik eder.

Sınav kaygısı şikayeti ile gelen çocuk ve ergen danışanlarda “başarısız olacağım, ailemi hayal kırıklığına uğratacağım, bütün çalışmalarım boşa gidecek, arkadaşlarımdan geride kalacağım, sınavım kötü geçecek” gibi yerleşmiş olumsuz inanışlar karşımıza çıkar. Bu düşüncelere ebeveynin de olumsuz inanç ve tutumları eşlik ettiğinde, sınav kaygısı daha da pekişir ve kişinin sınava karşı olan bakış açısının olumlu bir hale dönüşmesi oldukça zor bir hale gelir…”Kazanmak zorundasın, yüksek not almak zorundasın, akademik olarak başarılı olmak zorundasın” gibi tutum ve dayatmaların yanı sıra “Sen en iyisini yapabilirsin, biz senin en iyisini yapacağını biliyoruz, sen her şeyin en iyisini yaparsın” gibi olumlu gözüken ama kişide performansa dair kaygı yaratan söylemler sınav kaygısını yaratan temel unsurların başında gelir. Ailenin tutum, düşünce ve davranışları, çocuğun ve gencin kendisine dair, çevresine dair, hayata dair inanç ve algılarına doğrudan etki yapar. Bu sebeple ebeveynlerin her söylemi, her eleştirisi, her geri bildirimi, çocukları için şekillendirici bir etkiye sahiptir.

Ebeveyn yaklaşımında sıklıkla karşılaştığımız durumlardan biride ‘kıyaslama’dır. ‘Arkadaşların senden daha iyi, şu arkadaşın kaç almış? Neden sınıftakilerden daha iyi yapmadın?’ gibi rekabet ve kıyaslama içeren söylemler, kişide kendine güvensizlik yarattığı gibi, ebeveyn ve çevresine karşı da öfke doğurur. Öğrenilen bilginin içeriği, niteliğinden çok rekabete odaklanılır ve rekabetin sürekli tetiklendiği bir ortamda da kaygı kaçınılmaz bir hal alır… Her aile çocuğunun akademik olarak başarılı olmasını arzular. Kimi zaman ‘ben senin yaşındayken yapmadım, sen yap…’ gibi söylemlere rastlarız. Ebeveyn, kendi gerçekleştiremediği arzusunu çocuğun gerçekleştirmesini bekler. ‘Babam bu bölümü okumamı istiyor, annem bu mesleği yapmamı istiyor’ gibi şikayetler sıklıkla karşımıza çıkar… Bu durumda ebeveynin kendisine şunu sorması çok önemlidir: ‘Bu benim arzum mu? Yoksa çocuğumun mu?’

… Bazen akademik olarak başarılı olmuş ebeveynler, aynı başarıyı çocuklarından da beklemektedir. Ancak sıklıkla gözden kaçırılan, her çocuğun kapasitesi, yetenekleri, ilgi alanlarının farklılığıdır ki bu ilgi alanları ve istekler ebeveyninkilerinden tamamen farklı olabilir. Her ebeveynin çocuğu ayrı bir bireydir, ayrı zevkleri, istekleri olan, ebeveyninin uzantısı olmayan, tamamen farklı bireyler… Beklentiler gerçekçi düzeyde olduğu zaman, kaygı da bu düzeyle orantılı olarak azalır… Ebeveynler, akademik başarıyı hayat amacı gibi değil, bir araç olarak gördüklerinde, bu çocuğa da rahatlatıcı bir etki sağlar. ‘Ailemi mahcup etmemeliyim’ inancı hakim olduğu sürece çocuk, akademik başarıyı elde etmediği sürece, içten içe sevilmeyeceğini hisseder. Bu sevilmeme korkusu da, çocukta sınav haricinde başka kaygıların ortaya çıkmasına sebep olur. Ailelerin sınava karşı olan yaklaşımı rekabet ettirici, başkalarıyla kıyaslayıcı olmamalıdır. Başarı bir sevgi koşulu olarak yansıtıldığı sürece, bu çocuk için çok daha fazla olumsuz sonuçlara sebep olur. Anne ve baba her koşulda, ne olursa olsun çocuğa sevildiğini ve anlaşıldığını hissettirmeli, kendi arzu ve beklentilerini çocuk üzerinden doyurmaya çalışmaktan kaçınmalıdır. Özellikle ergenlik tamamen sancılı bir süreç ve ergen kişi bu sürecin duygusal ve fizyolojik getirileriyle baş etmeye çalışırken, akademik olarak verimli olmakta güçlük yaşayabilir. Bu noktada empati kurmak, ergenin ihtiyaçlarını anlamak, duygularına odaklanmak çok daha öncelikli olmalıdır. Sınav kaygısı yaşayan çocuk ve gençlerin duygusal ihtiyaçları, psikoterapide öncelikli olarak ele alınır. Bu bağlamda ailenin destekleyici ve yapıcı iş birliği, kaygıyla baş etme sürecinde en ihtiyaç duyulan destek olacaktır…

 

Uzman Bilgisi

  • Üniversite :
  • Uzmanlık :

Yazıları

Videoları

Podcastler

Güncel Psikoloji Yayınlarımız

Yardıma ihtiyacınız var mı? Size ulaşalım.

    Sizi Arayalım