Ölüp Gitmenin Sırası mıydı Yani?
Ülkemizi hep koca bir aile olarak düşünmüşümdür. Her ülke aile değildir ama bizim ülkemiz Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden beri hep koca bir aile olmuştur. Gerçi bu ailenin nüfusu çok hızlı arttı, hep yeni gelinler, yeni damatlar girdi aileye, kimisi öz kardeşimizken, kimi kendini üvey kardeş gibi hissetti ama birbirimizle kavga da etsek, dövüşsek de, hatta arada bir küssek de ailenin dağılması her zaman korkuttu bizi. Yıllardır kıyamet koptu ailenin içinde, sesimizi komşular duydu, birbirimize çok kızdık ama kimse öteki gitsin istemedi. Hatta biz ötekinin yerine göre gözünü oysak da, başkası yan gözle baksa canımız sıkıldı. O benim kardeşim, ister kızarım, ister severim, size ne oluyor demek geldi içimizden. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde derken aile reisimiz yani babalarımızın biri gitti, biri geldi. İlk babamıza neredeyse tapmıştık hep birlikte. İstedik ki bütün babalarımız öyle olsun. Her birimizi ayrı ayrı sevsin, saysın, adam yerine koysun, bize her yerde örnek olsun, başka ailelere karşı başını hep dik tutsun, hakkımızı sonuna kadar korusun. Öyle şeyler yapsın ki sadece biz değil, konu komşu da hayran kalsın bize. Yerine göre kızsın, hiç taviz vermesin kararlarından, yerine göre evin eski düzenini bozsun, yerine daha güzelini, daha modernini, daha çağdaşını koysun. Bizi hep yüceltsin.
Yıllardır bizi aşağılayan, adam yerine koymayan, baba koltuğuna oturduğu halde bize hiç babalık etmeyen aile reislerinin tam aksine o, kollarını açtı, kucakladı bizi. Aslınız, nesliniz Türk olmasa da, ailemizi korumak için hiç düşünmeden akıttığınız kanınız artık Türk dedi. Sonra da “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek içimizde öz, üvey olmadığını bir kere daha anlattı bize. Evimizde güveni, huzuru sağladı. Umut filizleri yeşerdi her birimizin gönlünde. Kadınlarımız belki de ilk kez o gün hissettiler gerçekten insan olduklarını. Atın kara çarşafları, mutfaktan çıkarken elinizdeki hamuru yıkayın, kalem tutsun o eller, sandığa gidin, oy verin, imza atın dedi hepsine. O zamana kadar böyle şeyleri akıllarının ucundan bile geçirmeyen ailemizin kadınları, yani analarımız, kız kardeşlerimiz, halalarımız, teyzelerimiz önce bir tuhaf oldular. Babamız ne diyor, ya kocalarımız kızarsa, kayın peder surat asarsa, amca, dayı küserse dediler ama babamız öyle güçlü, öyle kuvvetliydi ki o zaman “korkmayın, arkanızda ben varım” dedi.
İşte o kadınlarımız bu gün hakim oldu, doktor oldu, öğretmen oldu, müfettiş oldu, bankacı, hemşire, iş kadını oldu. Sonra sıra geldi evin çocuklarına, gençlerine… Her birine ayrı bayram hediye etti, gençlerimiz, çocuklarımız önemlidir, başımızın tacıdır, artık onlara da önem verin, dövüp sövmeyin, sevin, sayın, okutun, adam edin dedi. Babamız der de biz yapmaz mıyız? Şimdi ailemizde çocuklarımızı, gençlerimizi okutmak, adam etmek için adeta birbirimizle yarışıyoruz.
Babamız ölünce yerine gelen babalarımızdan hep bu güzelliği, bu ihtişamı, bu sonsuz sevgiyi, saygıyı bekledik. Babanızı artık siz seçeceksiniz dediler. Önce bunu da pek anlayamadık. Biz kimiz de babamızı seçecekmişiz? Sonra bir türlü bilemedik kimi seçeceğimizi. Daha uzun boylu, yakışıklı, gösterişli olanı mı seçmeliydik acaba, yoksa kimlerdenmiş diye mi sormalıydık? Eğitimi, kültürü mü, yoksa kilosu mu daha önemliydi bizim için? Daha çok gülen mi, daha çok bağırıp çağıran mı, ağzı daha çok laf yapan mı, abdestinde, namazında olan mı daha iyi baba olurdu, bir türlü bilemedik. En sonunda öğrendik acaba bu adam ne diyor deyip, dinlemeyi.
Dinledik, dinledik ve bize en çok vaatte bulunanı beğendik. Sonra sonra bir de baktık ki, bu vaatleri seçim biter bitmez unutuyor babalarımız. O zaman vazgeçtik dinlemekten. Yine eskiye döndük. Daha küçük babalara sorar olduk yeniden. Biz şimdi ne yapacağız diye. Zaten baba babadır, seçmek ne demek?
Baba dediğimiz kimileri bizim yanımızda yer alırken, kimileri de kardeşlerimize babalık etti, bizi unuttu. Kardeşlerde yine bir kıpırtı başladı o zaman. Ben üvey miyim diye sorar oldular. Biz aile olmadan önce baba koltuğuna oturmak isteyenlerin kiminin kellesi gidermiş. Aile olduktan sonra da baba koltuğuna oturanların kimini astık, kimini hapishanelerde çürüttük. İçimizden “oh olsun” diyenler çıktı. Babaya kızılmaz mı? İnsan doğası en çok da babaya kızar aslında. Ama yıllar geçince bir suçluluk duygusu çöktü içimize. Hay Allah, keşke asmasaydık, baba asılır mı dedik ve bu sefer de aynı öfkeyi onu asanlara karşı duymaya başladık. Ama ilk babamızı bir türlü unutamadık. Onun yerini kimse tutmayınca iyice kızdık. Bunlar da baba mı, dedik içimizden. Bir ara baba koltuğuna bir anne oturdu. Anne desek anne değil, abla desek hiç değil. Hep birlikte baktık, bu kim diye. Saçı güzel, kendi güzel, çok da şık giyiniyor, komşulara hava atarız diye böbürlendik bir süre. Bizden başka kimse anlamadı böbürlendiğimizi. Zaten babasız aile mi olur, biz baba istiyoruz diye tutturduk yine.
Baba adaylarının aslında hiç birini beğenmedik. Bu adam ne diyor, baba olunca ne yapacak, nasıl bir programı var, o koltuğa oturunca başımıza neler gelecek diye aramadık, sormadık. Niye arayalım, zaten söyledikleriyle yaptıkları birbirini hiç tutmadı ki… Bazen “zavallıcık, hakkını yiyorlar adamın” dedik, sandıkta onu destekledik, bazen onu kendimize daha yakın hissettiğimiz için yanında yer aldık. En çok da güçlü olanı değilse bile güçlü görüneni beğendik. Aile olarak zayıfladıkça, kendimize olan güvenimizi kaybettikçe, içimizdeki korkular, endişeler arttıkça, bizi dövse de, sövse de güçlü olanı görmek istedik baba koltuğunda.
Her gelen başka bir yerimizi incitti. Kırıldık, gücendik, aşağılandık ve bütün bunlara hep kızdık, öfkelendik. Yine başladı aile içindeki kavgalar, gürültüler. Öfkemizi birbirimize yansıttık. Dokunsan ağlayan, dokunsan çemkiren bir aile haline geldik. Bizi bu hallere düşürenlerin yerine birbirimize kızmak kolayımıza geldi. Bizi bu dünyada yapayalnız bırakıp giden, bizi kötüye muhtaç eden, bir türlü unutamadığımız ilk babamız da aldı bu öfkeden nasibini. Ölüp gitmenin sırası mıydı yani?
Uzman Bilgisi
Dr. Gülseren BUDAYICIOĞLU
Merkez Başkanı, Psikiyatrist
- Üniversite : Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi
- Uzmanlık : Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Psikiyatri Uzmanlık Eğitimi
Yazıları
Bir Mobbing Trajedisi
Mobbing’in sözcük anlamı, psikolojik şiddet, baskı veya taciz olarak tanımlanabilir. Özellikle hiyerarşik bir yapılaşmanın olduğu yerlerde, güçlünün altta kalanlara baskı yapması veya onu çeşitli yollarla taciz etmesidir.
Ruhsal Sorunlar Beden Sağlığımızı Bozuyor
Bilim insanları tarafından yapılan araştırmalar, ruhsal sorunların, bunlara bağlı olarak yaşanan sıkıntıların, bir süre sonra bedende ciddi hastalıklara yol açabildiğini söylüyor.
Yaşamdaki Rol Dağılımı: Sevilmeyenler
Anneleri tarafından bir türlü benimsenmeyen, sevilmeyen, içten içe reddedilen çocuklar vardır. Tırmanır dururlar annelerine, beni sev, bana sahip çık, benimle ilgilen diye. O tırmandıkça anne iter, anne ittikçe çocuk daha fazla yapışır anneye.
Kendini Sevmek
İnsanın kendisini sevmesi ve beğenmesi aslında çok zordur çünkü içimizdeki canavar doymak bilmez. Üçünü yapsak beşini daha ister. İnsanın doğası böyle ama böyle olmasaydı, hepimiz el el üstünde otururduk.
Ekonomik Krizin İnsan Ruhuna Yansımaları
Ülkemiz insanı yıllardır krizlerle iç içe yaşıyor. Yani zaten hiç düze çıkamadı. Her 8-10 yılda bir ortaya çıkan ekonomik krizler, doğal afetler, terör, ayyuka çıkan yolsuzluklar ve ülkemizin çevresini saran savaşlar…
Evlilik, Orta Yaş, Yalan
Genellikle bütün erkekler evlilikten önce korkar. Avın avcıdan kaçtığı gibi kaçarlar. Avcıya yakalanmaktan korkarlar. Bir süre kızları koca avcısı gibi görürler. Genç yaşlarda, henüz evlilik çağı gelmeden çok önce yoktur böyle korkuları.
Hep Aynı Rol
Doğduğumuz an başlar hayattaki rolümüz. Anneler, Babalar veya çok yakınlarımız tarafından bize verilen bu ilk rol, öyle bir yapışır ki üzerimize, filmler değişse, senaryolar başka türlü yazılsa da biz yaşadığımız sürece asla terketmeyiz o rolü.
İhanet
İhanet belki de dünya da insanoğlunun yaşayabileceği en büyük acılardan biridir. Hatta şairler, şiir ve şarkılarda, ayrılık ve ihanetle ölümü kıyaslarsanız buna kızar, ihanetin her zaman insana ölümden bile daha büyük bir acı verdiğini söylerler.
Koca Bir Ülkenin Kendini Arayan İnsanları
Kendimi bildim bileli meraklı biriyimdir. Çocukluğumda da öyleydim. Okula başladığım günü hiç unutmuyorum. İki tarafımdan sarkan örgülü saçlarıma beyaz kurdeleler bağlamıştı annem.
Ölüp Gitmenin Sırası mıydı Yani?
Ülkemizi hep koca bir aile olarak düşünmüşümdür. Her ülke aile değildir ama bizim ülkemiz Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden beri hep koca bir aile olmuştur. Gerçi bu ailenin nüfusu çok hızlı arttı, hep yeni gelinler, yeni damatlar girdi aileye, kimisi öz kardeşimizken, kimi kendini üvey kardeş gibi hissetti ama birbirimizle kavga da etsek, dövüşsek de, hatta …
Üniversite Sınavlarında Anne Babanın Tutumu
Üniversite sınavları, ülkemizde giderek hem gençlerin, hem de anne babaların korkulu rüyası haline geldi. Bütün umutlarını bu sınavlara bağlayan pek çok kişi, sınav öncesi ve sonrasında, ciddi bir stres ortamına giriyor.
Aldatılma Ve Terk Edilme
Aldatma ve terk etme psikiyatrist olarak çalışmaya başladığım ilk yıllarda, yani bundan 25-30 yıl kadar önce (aslında artık geçmiş yıllardan söz ederken böyle kocaman sayılardan bahsetmek kadın olarak hiç hoşuma gitmiyor ama maalesef gerçek bu) sadece aldatılan kadınları dinlerdim.
Videoları
Güncel Psikoloji Yayınlarımız
Bipolar Bozukluk Nedir?
Hayat bazen bir dağ yokuşunda yükselip alçalan bir yolculuğa dönüşebilir. Kimi günler enerjimiz zirvede, her şeyin …
Psikoloji Nedir?
Psikoloji kelimesi diğer adıyla ruh bilimi, Yunancada ‘psykhe’ ile ‘logos’ kelimelerinin bir araya getirilmesiyle …
Psikoz Nedir?
Psikoz kelimesi Yunanca psyche(ruh, zihin) ve osis(anormal veya hastalıklı) kelimelerinin birleşmesiyle türetilmiş bir …
Ekran Bağımlılığı
Her geçen gün daha fazla ebeveyn, çocuklarının tablet, telefon veya bilgisayar kullanımından dolayı endişelerini …
Maskeli Depresyon Nedir?
Maskeli depresyon, diğer adıyla gizli veya gülümseyen depresyon olarak da karşımıza çıkmaktadır. Maskeli depresyon, …
Oyun Bağımlılığı Nedir?
Son zamanlarda teknolojinin gelişmesi ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte bireylerde teknolojiye ilişkin bağımlılık …
Dil ve Konuşma Terapisi Nedir?
Dil ve konuşma terapisi, iletişim bozukluklarının önlenmesi, değerlendirilmesi, teşhisi ve müdahalesinde kullanılan …
Narsisizme Farklı Bir Bakış
Narkissos yüzyıllar sonra kendisinden bu kadar bahsedildiğini bilse çok mutlu olurdu. Bilmeyenler için özetleyecek …
Trikotillomani Nedir?
Trikotillomani halk dilinde saç koparma hastalığı olarak bilinmektedir ve tanı kitaplarında obsesif kompulsif bozuklukları …