Kaygı Nedir? Kaygılanmak Normal midir?
Anksiyete (Kaygı); mutluluk, öfke, üzüntü, şaşkınlık, tiksinti, korku gibi yaşadığımız pek çok duygudan biridir. Kaygılanmak oldukça normal ve sağlıklı bir tepkidir. Ancak çok fazla deneyimlendiğinde ve kişide rahatsızlık verici düzeye ulaştığında ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemeye başlar. Aşırı düzeyde korku, endişe, gerginlik ve huzursuzluk şeklinde kendini gösterir.
Korku, gerçekte var olan bir tehlikeye karşı verdiğimiz duygusal tepkiyken; Kaygı, gelecekteki olası bir tehdit ya da tehlikeye karşı yaşanan duygudur. Bu iki duygu zaman zaman örtüşmesine rağmen belli noktalarda birbirinden ayrışır: Korku, bir tehlike anında otomatik bir uyarılmayla harekete geçer. Aniden gözlenen bir tehlikeye karşı koymak ya da tehlike anında ortamdan kaçmak olarak adlandırılan “Savaş ya da Kaç” tepkisini beraberinde getirir.
Kaygı ise daha çok kaslarda gözlenen gerginlik, gelecekte olası bir tehdit durumuna karşı tetikte ve dikkatli olma halini ifade eder. Kaygı tepkisi çok fazla olduğunda kişi, kaygısını azaltmak için çeşitli yollar aramaya başlar; kullanılan baş etme yolu (kaçınma) o esnada kişiyi rahatlatır fakat bir sonraki aşamada kaygı yeniden gelecektir. Kaçınma yönünde tepki verildiğinde kaygıda azalma gözlense de kaçınma davranışı, uzun vadede problem çözümü için uygun bir baş etme yolu değildir. Örneğin, Sosyal Anksiyetesi nedeniyle çok istemesine rağmen kalabalık ortamlara giremeyen birey, evde kaldığında (kaçınma) kaygısı azalacaktır, ancak sosyal ortamlardan uzak kaldığı için işlevselliği olumsuz yönde etkilenecektir. Bu sebeple bireyin problem durumla baş etmesini, kalıcı bir problem çözme yolu öğrenmesini sağlamak için psikoterapi önerilmekte; bazı durumlarda medikal tedavi ile eş zamanlı uygulanmaktadır.
Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Nedir?
Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu, aşırı düzeyde korku, endişe, gerginlik ve huzursuzluk tepkisi ile birlikte gözlenen bir rahatsızlıktır. Endişe verici düşünceler, duygu duruma eşlik eder ve birey, kaygı durumunda çeşitli fizyolojik tepkiler verir: Kan basıncındaki değişim, kalp ritminin hızlanması, terleme, hızlı nefes alıp verme, sindirim sisteminde hareketlilik gibi.
Kaygı, normal ve hayati bir duygu iken çok fazla olduğunda kişinin gündelik hayatını, iş ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecek noktaya getirebilir. Bazı durumlarda panik bozukluk olarak gözlenen durum, bazı durumlarda fobik kaçınma şeklinde kendini gösterebilir. Kişi sosyal ortamlara girmekten kaçınabileceği gibi, hayatının pek çok alanına genellenmiş şekilde anksiyeteyi tecrübe edebilir.
Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Belirtileri
Kaygı bozukluğunun çok çeşitli belirtileri olabilir. Kaygı bozukluğunda, “Kötü bir şey olacakmış hissi”, geleceğe dair endişe verici düşünceler, kaygıyı tetikleyecek durumlarda ortamdaki ipuçlarına aşırı duyarlı olma, odaklanma ve dikkati sürdürmede zorluk yaşama, kaygı uyandıran ortam ve durumlardan kaçınma gibi davranış ve düşünceler gözlenir. Fizyolojik belirtiler de sürece mutlaka eşlik eder: Gerginlik hali, huzursuzluk, panik, hızlı nefes alıp verme (hiperventilasyon), terleme, titreme, yorgunluk hissi, uyku sorunu, gastrointestinal sorunlar (sindirim güçlüğü, kabızlık, reflü, gastrit vb.).
Bahsedilen bedensel belirtiler, kaygı anında vücudun verdiği doğal tepkiler olmakla birlikte, aşırı düzeyde kaygı yaşandığında (kaygı bozukluğu) kişi bu belirtileri tehlike sinyali olarak algılamakta ve yaşadığı endişeyi arttırmaktadır.
Anksiyete (Kaygı) Bozukluğunun Türleri
Anksiyete bozukluğu, tanısal olarak çeşitli alt kategorilere ayrılmaktadır: Ayrılık Anksiyetesi, Seçici Konuşmazlık (Selektif Mutizm), Özgül Fobiler, Sosyal Anksiyete, Panik Bozukluk, Agorafobi, Genellenmiş (Yaygın) Anksiyete Bozukluğu.
Ayrılık Anksiyetesi:
Gelişimsel süreçle uyumsuz şekilde, bağlanılan kişiden ayrılırken yaşanan aşırı düzeyde endişe ve korku halidir. Temel bağlanma figürünün zarar göreceğine dair (kaçırılma, alıkonulma, hastalık, yaralanma, ölüm gibi) yoğun endişe, işe/okula gitme konusunda isteksizlik, uykuya dalmada güçlük ve çeşitli bedensel yakınmalar (baş ağrısı, karın ağrısı, kusma vb.) gözlenen belirtiler arasındadır. Genellikle 12 yaşın altındaki çocuklarda görülme sıklığı daha fazladır. Araştırmalar, cinsiyete bağlı bir değişimden bahsetmemektedir. Çocuklarda dört haftadan, yetişkinlerde ise altı aydan uzun süren durumlarda psikolojik yardım alınması önemlidir. Bilişsel Davranışçı Terapi ve medikal tedavi kullanılan tedavi türleri arasındadır.
Seçici Konuşmazlık/Seçici Konuşmama (Selektif Mutizm):
Konuşma becerisine sahip olmasına ve konuşma-dil alanında problem olmamasına rağmen, belirli sosyal ortamlarda (okul gibi) konuşma konusunda yaşanan güçlüktür. Örneğin, çocuk aile içinde iletişim kurarken ev dışı ortamlarda çok kısık sesle konuşmakta, çoğu zaman hiç konuşmamaktadır. Seçici Konuşmazlık, kaygı bozukluğunun bir türüdür. Ebeveynler genellikle çocuklarının verdiği bu tepkiyi utangaçlık ve sosyal ortamdan çekinme olarak adlandırsa da ele alınması gereken ciddi bir sorundur. Mizaç olarak içedönük bir yapıya sahip olma, önemli yaşam değişiklikleri (taşınma, ebeveynden ayrılma vb.) ya da travmatik yaşam olayları sonrası çocuklarda kaygı tepkisi ile birlikte seçici konuşmama gözlenebilir. Genellikle okul öncesi dönemde ya da okul başladığında tanı alırlar. Toplumda görülme sıklığı %1’den az olmakla birlikte ergen ya da yetişkinlerden ziyade çocuklarda gözlenir. Tedavi sürecinde küçük çocuklarda oyun terapisi ve/veya medikal tedavi kullanılan yöntemler arasındadır. Bir aydan uzun süredir devam eden bu durumda, psikolojik destek alınması, çocuğun iletişim kurma ve sosyal ilişki sürdürme becerilerinin desteklenmesi oldukça kritiktir.
Özgül Fobiler:
Belirli bir nesne (uçak vb.), hayvan (örümcek, köpek vb.) ya da duruma (yükseklik, kalabalık, asansör vb.) karşı yaşanan yoğun endişe ve korku halidir. Korku aşırı düzeye ulaştığında birey, endişe yaşanan nesne ya da durumdan kaçınmaya başlar. Bir süre sonra korkulan nesne ya da durumun düşüncesi bile tetikleyici olur. Korkulan nesne ya da durumdan kaçınma ise bireyin işlevselliğini önemli ölçüde etkiler ve yaşam kalitesini bozar. Özgül fobilerin görülme sıklığı %6 civarıdır. Kadınlarda, erkeklere göre daha sık gözlenmektedir. Yoğun kaygı, korku ve kaçınma davranışı altı aydan uzun süre devam ettiğinde profesyonel yardım alınması önemlidir. Bilişsel Davranışçı Terapi, sanal gerçeklik gibi yöntemler özgül fobilerin tedavisinde ilaçlı tedavinin yanı sıra kullanılan oldukça etkili yöntemlerdir.
Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi):
Sosyal ortamlarda gözlenen yoğun korku ve endişedir. Sosyal etkileşimi içeren durumlarda (topluluk önünde konuşma, sunum yapma, yeni kişilerle tanışma) başkaları tarafından incelenme düşüncesi (insanların yanında yemek yeme gibi) oldukça baskındır. Sosyal fobi yaşayan kişiler çoğunlukla, diğerlerinin kendileriyle ilgili fikirlerini fazlaca önemserler. Başkaları tarafından yargılanma ve küçük duruma düşme endişesi eşlik eder. Topluluk içinde gerçekleştirilen herhangi bir eylem sırasında kızarma, terleme, titreme, yanlış bir şey yapma korkusu sıkça gözlenir. Bu korku nedeniyle kişi topluluk içinde gerçekleştirmesi gereken eylemlerden (bir topluluk önünde sunum yapmak gibi) ya da sosyal etkileşim gerektiren durumlardan (toplu taşımada ineceği yeri söylemek ya da birine yol sormak gibi) kaçınabilir. Zorunda kaldığı durumlarda ise, bedeninde anksiyete belirtileri ortaya çıkabilir (terleme, titreme, çarpıntı, sıcak soğuk basması, nefes kontrolünde zorluk gibi). Görülme sıklığı %2 civarındadır ve daha çok ergenlik döneminde ortaya çıkmaktadır. Altı aydan uzun süren durumlarda psikolojik destek alınması gerekir. Sosyal fobilerde Bilişsel Davranışçı Terapi, Sosyal Beceri Eğitimi, Şema terapi gibi yöntemlerin yanı sıra medikal tedavi de kullanılan müdahaleler arasındadır.
Panik Bozukluk:
Yinelenen panik ataklarla birlikte fiziksel ve psikolojik stresin baskın şekilde ortaya çıkması durumu panik bozukluk olarak adlandırılır. Çarpıntı, hızlı kalp atımı, titreme, nefes alıp vermede güçlük, göğüs ağrısı, bayılacakmış hissi, bedende uyuşma, karıncalanma, boğulma hissi, baş dönmesi, kas ağrısı, kontrolü kaybetme ve ölüm korkusu şeklinde belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtiler ortaya çıktığında kişi, panik atak yaşayabilir. Görülme sıklığı %2-3 civarında olmakla birlikte kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre daha fazladır. Panik bozuklukta psikoterapi (psikoeğitim) ve/veya medikal tedavi kullanılan etkili tedavi yöntemleri arasındadır.
Agorafobi:
Agorafobi, kişinin kaçmasının zor ya da utanç verici olabileceği durumlarda yaşadığı yoğun korku ve endişedir. Kişinin yalnız başına kalmak, toplu taşıma kullanmak, açık alanda bulunmak, kalabalık yerde sıkışmak, dar yerlerde zorluk yaşamak konusunda yoğun bir korku ve endişesi vardır. Bu sebeple kişi, böyle durumlardan kaçınır. Çaresiz kalmak, kurtulamayacak duruma düşmek, diğerlerinin gözünde küçük düşmek ya da insanların yanında bir kaygı atağı geçirmekten endişe edebilir. Panik Bozukluk yaşayan kişilerde Agorafobi başlaması olasıdır. Görülme sıklığı %1-2 civarındadır. Psikoterapi (Bilişsel Davranışçı Terapi, Sanal gerçeklik gibi) ve/veya medikal tedavi kullanılan işlevsel terapi türleri arasındadır.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu:
Gündelik hayatı olumsuz yönde etkileyen ısrarcı ve aşırı düzeyde kaygılı olma halini ifade eder. Süregelen bir kaygı ve gerginlik hali, fizyolojik semptomlarla (yorgunluk, huzursuzluk, kas gerginliği, odaklanmada güçlük, uyku problemleri gibi) birlikte gözlenir. Kaygı odağı genelde gündelik sorumlulukları (ev işleri, işle ilgili yükümlülükler, çocuk bakımı vb.) içerebileceği gibi aile içinde gözlenen bir kronik hastalığı da içerebilir. Görülme sıklığı %0,4-3 civarıdır. Psikoterapi (Bilişsel Davranışçı Terapi, Şema Terapi vb.) ve medikal tedavi en sık kullanılan tedavi yöntemleri arasındadır.
Anksiyete (Kaygı) Bozukluğunda Risk Faktörleri
Kaygı Bozukluğunda mizaç, genetik, fizyolojik ve çevresel faktörler oldukça etkilidir. Bebeklikten itibaren zor mizaçlı, kaygılı, zor yatışan bir çocuk olmak mizaçla ilgili bir risk faktörüdür. Genetik yatkınlığın yanı sıra, temel bakım veren kişinin aşırı korumacı ve kaygılı olması, ebeveyn kaybı ya da ayrılık öyküsü, fiziksel ve cinsel istismar öyküsü başlıca risk faktörleri arasında yer almaktadır.
Çocuklarda Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu
Kaygı bozukluğunda yetişkinler için yapılan sınıflandırma çocuklar için de geçerlidir. Çocuklarda kaygı bozukluğu kendini öncelikli olarak bedensel semptomlarla gösterir: Gastrointestinal sorunlar (sindirim problemi, karın ağrısı, kabızlık vb.), kalp çarpıntısı, yorgunluk, terleme, nefes alıp vermede değişim, kendini sıkma gibi. Bedensel semptomların yanı sıra düşünce, duygu ve davranışlarda da farklılıklar gözlenir. Geçmiş bugün veya gelecekle ilgili kaygı uyandırıcı düşünceler, çocuklarda davranışsal sorunlara yol açabilir: Okula gitmek istememe, sosyal etkinliklere katılma konusunda isteksizlik, yaşıyla uyumlu şekilde ondan beklenen davranışlar yerine evde kalmayı tercih etme vb.
Seçici konuşmama (belirli sosyal ortamlarda konuşmama), özgül fobiler (örümcek, asansör korkusu vb.) ya da yaygın anksiyete bozukluğu gibi farklı türde kaygı bozukluğu çocuklarda gözlenebilir.
Çocuklarla çalışırken tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi çocuğun kaygı uyandıran düşünce ile duygu ve davranış arasında bağ kurması sağlanır. Psikoeğitim verilerek bedensel belirtilerin farkına varması ve bu belirtiler geldiğinde kaçınmak yerine baş etmesi amaçlanır. Bu sebeple sosyal becerilerini destekleyecek terapötik müdahalelerde bulunulur. Bilişsel Davranışçı Terapi sık kullanılan terapi türü olmakla birlikte kaygı bozukluğunun şiddeti doğrultusunda çocukların medikal tedaviden de eş zamanlı yararlandığı görülmektedir.
Anksiyete Bozukluğu Tedavisi
Anksiyete bozukluğuna depresyon gibi duygu durum bozuklukları ya da Obsesif Kompulsif Bozukluk gibi çeşitli rahatsızlıklar eşlik edebilir. Anksiyete Bozuklukları psikoterapi ve ilaçla tedavi edilmektedir. Bazı durumlarda yalnızca psikoterapi, bazı durumlarda yalnızca ilaç kullanımı da söz konusu olabilir. Kaygı bozukluklarında psikoterapi ve ilaç eş zamanlı olarak da kullanılmaktadır.
Psikoterapide; psikoeğitim, sosyal beceri eğitimi, düşünce-duygu-davranış arasındaki ilişki ve bedensel belirtilere odaklanılarak bireyin baş etme becerileri güçlendirilir. Bilişsel Davranışçı Terapi, kaygı bozukluklarında en sık kullanılan terapi türüdür. Daha küçük çocuklarda seçici konuşmama gibi durumlarda oyun terapisi de kullanılan yöntemler arasındadır. Psikoterapi sayesinde bireyin kendine güveni artmakta, kaygı düzeyini kontrol edebilmekte ve anksiyetenin tekrarı halinde kullanabileceği baş etme yolları öğrenmektedir.
Medikal tedavide ise anksiyete semptomlarını kontrol altında almak üzere çeşitli ilaçlar (beta-blocker) kullanılmaktadır. Epinefrin (adrenalin) salınımını kontrol altına alabilmek üzere işlev gören bu ilaçların hekim kontrolünde reçete edilip kullanılması oldukça önemlidir.