Uzman Makaleleri

Annelik Görünenin Ötesinde Bir Dönüşüm

Annelik: Görünenin Ötesinde Bir Dönüşüm

Zorlukları, çatışmaları ve dönüşümüyle bir ruhsal yolculuk

Annelik, dışarıdan bakıldığında doğal bir süreç gibi görünse de, aslında kişinin hayatında derin bir ruhsal ve bedensel dönüşüm başlatır. Yalnızca yeni bir yaşamı karşılamak değil; kendi benliğiyle, duygularıyla ve toplumsal rollerle yeniden ilişki kurduğu karmaşık bir yolculuktur.

Gebelikle birlikte başlayan bu süreç, kişinin bedeninde olduğu kadar ruhunda da güçlü bir dönüşüm yaratır. “İyi bir anne olabilir miyim?”, “Bu değişime hazır mıyım?” gibi sorular, kişinin yalnızca kişisel kaygılarla değil, aile geçmişi, toplumsal normlar ve bireysel kimlik arayışıyla da iç içe geçebilir.

Yeni bir yaşam başlarken, bu süreci yaşayan kişi de hem bedensel hem duygusal olarak başka bir evreye geçer. Bakım verme, besleme, koruma gibi roller anneliğin doğal parçası hâline gelir.

Bu yeni roller beraberinde büyük bir sevgi, minnet ve bağlılık getirse de yorgunluk, kaygı, suçluluk ve özgürlük arayışı gibi karşıt duygular da aynı anda yaşanabilir. Annelik, bu anlamda yalnızca sevinçle sınırlı değil; yoğun, çelişkili ve zorlayıcı duygularla da örülüdür.

Bu duyguların yalnızca kişinin iç dünyasına ait olmadığını, toplumsal etkilerle şekillendiğini fark etmek önemlidir. Toplum, medya, hatta sosyal çevre; anneliğe dair idealize edilmiş mesajlar sunar.

“Hep sabırlı olmalıyım.”, “Güçlü görünmeliyim.”, “Mutlu olmalıyım.” gibi içselleştirilmiş beklentiler, kişinin kendi deneyimini sorgulamasına neden olabilir. Örneğin sosyal medyada sıkça karşılaşılan ‘mükemmel anne’ temsilleri, annelerin kendi yaşadığı zorlukları gizlemelerine ya da bu duyguları anormal sanmalarına yol açabilir.

Oysa annelik tek bir formda yaşanmaz. Üzüntü, çaresizlik ve yalnızlık gibi duygular da bu sürecin doğal parçalarıdır ve her annenin deneyimi kendine özgüdür.

Özellikle doğum sonrası dönemde, annenin günlük yaşamı bebeğin ihtiyaçlarına göre şekillenir. Uykusuz geceler, bedensel toparlanma ve artan sorumluluklar içinde olan anne olan kişi, sosyal ilişkilerinden uzaklaşabilir; yalnızlık hissi derinleşebilir.

Dışarıdan bakıldığında romantize edilen “anne-bebek anları”, anne olan kişinin iç dünyasında yerini izolasyona ve anlaşılmamışlık duygusuna bırakabilir.

Bu süreçte en çok zorlayan durumlardan biri de kişinin kendi kimliğiyle kurduğu yeni ilişkidir. Anne olmanın ötesinde bir birey olduğunu hatırlamak, geçmişteki benliğiyle yeniden bağ kurmak kimi zaman zorlayıcı olabilir.

Örneğin, eskiden kendi kararlarını özgürce alabilen, sosyal ilişkileri aktif olan biri; doğum sonrası çoğu kararı bebeğin ihtiyaçlarına göre şekillendirmek zorunda kalabilir. Anne olan kişi bir yandan yeni role uyum sağlamaya çalışırken, diğer yandan “Ben kimdim, şimdi kimim?” sorusuyla içten içe meşgul olabilir.

Toplumsal rollerin ve beklentilerin baskısı altında, bu içsel çatışmalar zamanla duygusal yük hâline gelebilir. Bu nedenle, annenin bireysel alanının ve ruhsal ihtiyaçlarının görünür kılınması büyük önem taşır.

Doğum Sonrası Ruhsal Güçlükler

Annelik sürecinde duygusal dalgalanmalar sık görülse de, bazı durumlarda bu durum daha derin ve uzun süreli ruhsal güçlükler hâline gelebilir. En yaygın görülenlerden biri doğum sonrası depresyondur.

Türkiye’de yapılan araştırmalar, doğum yapan kadınların yaklaşık %42’sinin bu belirtileri yaşadığını göstermektedir (Yılmaz & Aslan, 2019). Sürekli üzgün hissetme, enerji kaybı, bebeğe karşı ilgisizlik ve suçluluk duygusu bu durumun temel belirtilerindendir.

Ayrıca, birçok kişide doğum sonrası dönemde kaygı bozuklukları da görülebilir. Özellikle bebeğin sağlığına dair sürekli endişe, gelecekle ilgili kontrolsüz kaygılar bu süreci zorlaştırabilir. Araştırmalar, doğum sonrası kaygı belirtileri gösteren kadın oranının %30’lara yaklaştığını göstermektedir. Bu belirtiler annenin günlük yaşamını önemli ölçüde etkileyebilir.

Annelik, yalnızca bir rol değil; köklü bir dönüşüm sürecidir. Doğum öncesinden başlayarak, annelere sunulacak duygusal destek ve bilgi paylaşımı; yaşadıkları deneyimleri daha sağlıklı yönetebilmeleri açısından çok önemlidir.

Bazı durumlarda profesyonel destek almak gerekebilir; psikolojik danışmanlık, psikiyatri hizmetleri ya da destek grupları bu süreçte etkili kaynaklar olabilir.

Toplumun ve sağlık hizmetlerinin anneliğe tek yönlü ve idealize edilmiş bir bakışla değil, daha gerçekçi ve kapsayıcı bir yaklaşımla yaklaşması hem annenin ruhsal iyilik hâlini hem de bebekle kurduğu bağı olumlu yönde etkiler.

Annelik, güçlü olma zorunluluğu değil; insan olmanın tüm duygularıyla birlikte kabul edilmesi ve desteklenmesi gereken bir süreçtir. Bu nedenle, annelik deneyimini yalnızca ideal kalıplarla değil; gerçek, çoğul ve insani yönleriyle ele almak, hem bireysel hem toplumsal olarak iyileştirici bir adımdır.

Peki, Ne Zaman Destek Aramalıyım?

Annelik sürecinde duygusal iniş çıkışlar oldukça yaygındır. Ancak bu duygular yaşam kalitesini ciddi ölçüde etkilemeye başladığında profesyonel destek aramak önemli bir adımdır. Özellikle şu durumlar bir uzmana başvurma gerekliliğini gösterebilir:

  • Sürekli üzgün, kaygılı ya da tükenmiş hissetmek,
  • Uykusuzluk, iştah değişiklikleri ya da bedensel yakınmaların yoğunlaşması,
  • Bebeğe karşı bağ kurmakta zorlanmak,
  • Günlük yaşamı sürdürmekte zorlanmak,
  • Kendini yalnız, yetersiz veya değersiz hissetmenin süreklilik kazanması.

Bu belirtiler, yardım alma ihtiyacının bir göstergesidir ve kimse bu duygularla tek başına baş etmek zorunda değildir.

Referans:

Yılmaz, H. A., & Aslan, M. (2019). Doğum Sonrası Depresyonun Yaygınlığı ve Etkileyen Faktörler: Türkiye’deki Bir Çalışma. Psikiyatri Dergisi, 51(2), 91–102. https://doi.org/10.29566/psikiyatri.51.2.91

Ayna Ayna Söyle Bana! Var Mı Benden

Ayna Ayna Söyle Bana! Var Mı Benden…

Hepimizin bildiği pamuk prenses masalında cadı kraliçe aynanın karşısına geçer ve sorar:  “Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli bu dünyada?” Gelen cevap evet olur ve kraliçe kabul edemediği pamuk prensesi yok etmek için harekete geçer. Güzelliğini gerçekleştirmek için dışarıda çözüm arar. Masalın sonunda, kraliçe güzelliğini eşsiz ve daimi kılamaz.

İnsan ilişkilerinde zaman zaman bireyler, başkalarının sahip olduğu olumlu nitelikler, başarılar veya imkânlar karşısında rahatsızlık hissedebilir. Bu duygu, kişinin kendini yetersiz hissetmesiyle derinleşerek, karşısındaki kişiye yönelik düşmanca tavırlara veya onu değersizleştirme çabasına dönüşebilir. Böyle durumlarda birey, kendisinde eksik gördüğü şeyleri başkasının da deneyimlememesini ister veya başka bireylerle rekabet ederek onların başarılarını engellemeye gider. Pamuk prenses ve yedi cüceler masalında, kraliçenin güzelliğini kaybetme korkusu, bu duygunun yıkıcı bir örneğini oluşturur. Aynası ona artık en güzelin kendisi olmadığını söylediğinde, pamuk prensesin güzelliğini kabullenmek yerine onu ortadan kaldırmaya çalışır. Bu psikolojik süreç, yalnızca bireyin iç dünyasını değil, sosyal ilişkilerini ve çevresiyle kurduğu bağları da etkileyerek rekabet, mesafe veya çatışmaya yol açabilir. İnsan psikolojisinin en derin ve evrensel duygularından biri olup bireyler arası ilişkilerde önemli bir dinamik olarak karşımıza çıkar, haset.

” Haset, arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur. “

– Melanie Klein

Günlük hayatta, özellikle yakın ilişkilerde, bireyler farkında olmadan bu duygunun etkisiyle hareket edebilirler. Örneğin, uzun yıllardır aynı pozisyonda çalışan bir kişi, yeni terfi alan bir meslektaşının başarısını takdir etmek yerine, onun hak etmediğini düşünerek eleştirel ve mesafeli bir tutum sergileyebilip başarısını sabote edebilir. Benzer şekilde, yakın arkadaşlar arasında biri mutlu bir ilişki yaşarken diğeri sürekli ilişkilerinde sorunlar yaşıyorsa, bu durum zamanla içten içe bir huzursuzluk yaratabilir ve kişi farkında olmadan arkadaşının mutluluğunu gölgelemeye çalışabilir. İnsan psikolojisinin en derin ve evrensel duygularından biridir.

Dizilerde, filmlerde, çizgi filmlerde veya mitolojik hikayelerde yani hayatın birçok alanında yer bulur. Örneğin; Zeus’un başka bir kadından (Alkmene) olan oğlu Herakles’e büyük bir haset besler. Onun güçlü, cesur ve tanrılar tarafından sevilen biri olmasını hazmedemez. Daha bebekken onu öldürmek için yatağına zehirli yılanlar yollar, ancak Herakles bu yılanları boğar.

Game of Thrones dizisinde de haset duygusunun çeşitli yansımaları görülür. Jon Snow’un gerçek Targaryen varisi olduğu ortaya çıkınca, Daenerys’in ona duyduğu sevgi zamanla hasede ve güvensizliğe dönüşür. Jon’un varlığı, onun hüküm sürmesini tehdit ettiği için, Daenerys giderek daha zalim bir yola sürüklenir. Jon Snow, Daenerys’in gittiği bu yolun zalimce olduğunu görür ve onu durdurmanın tek yolunun onu öldürmek olduğuna inanır. Daenerys’e olan sevgisine rağmen, ona sarıldığı bir anda hançerini saplayarak onu öldürür.

Bir başka örnek ise, Şiirinler çizgi film serisinde Gargamel’in, Şirinler’in mutlu ve uyumlu yaşamını hasetlenerek sürekli onları yakalayıp yok etmeye çalışması da örneklerden biridir.

Haset her insanın gelişim sürecinden başlayan bir alana sahiptir. Melanie Klein; haset duyulan ilk nesne; besleyen memedir, çünkü bebek bu memede kendi arzuladığı her şeyin bulunduğunu, memenin sınırsız süt ve sevgi verebileceğini ama bunları kendi doyumu için alıkoyduğunu sanıyordur. Bu duygu bebeğin gücenme ve nefretini artırır ve sonuçta anneyle ilişki de çarpıklaştığını ifade eder der.

Klein’a göre, bebekte erken dönemden itibaren iyi ve kötü nesne ayrımı gelişmeye başlar. Ancak, haset duygusu bebeğin iç dünyasında temel bir çatışma yaratır. Bebek, idealize ettiği “iyi memeyi” kendisiyle bütünleştirmek isterken, haset duygusuyla ona zarar vermek ve yok etmek arzusuyla da mücadele eder. Bu içsel çatışma, bebeğin zihinsel gelişimini ve nesne ilişkilerini doğrudan etkiler.

Hasetin erken dönem kökeni, bireyin ilerleyen yaşamında ilişkilerine yansıyabilir. Bir çocuk annesinin ilgisini kardeşiyle paylaşmak zorunda kaldığında, bu kardeşini “haksız yere” ilgi gören biri olarak algılayabilir ve ona karşı öfke besleyebilir. Eğer bebeklikte, annenin “iyi” tarafını içselleştirme ve kötü nesneyle başa çıkma konusunda yeterince desteklenmezse, bu durum ilerleyen yaşantısında kıskançlık, rekabet ve saldırganlık gibi olumsuz duygulara dönüşebilir.

Romantik ilişkileri de etkilenebilir. Partnerinin başkaları tarafından beğenilmesi veya takdir edilmesi, bireyin partnerine duyduğu sevgiyi tehdit altında hissetmesine neden olabilir. Bu durum, aşırı sahiplenme, kıskançlık krizleri veya partnerinin sosyal çevresini kısıtlama isteği olarak ortaya çıkabilir. Bir kişi, partnerinin sosyal medya etkileşimlerinden rahatsız olup onu kontrol etmeye çalışabilir veya partnerinin başka biriyle arkadaşlık kurmasını tehdit olarak algılayabilir.

Klein, hasetin bu yıkıcı etkisinin bireyin sevgi kapasitesini de zedeleyebileceğini öne sürer. Haset duygusu nedeniyle birey, başkalarının sahip olduklarını değersizleştirme ya da yok etme eğilimi gösterebilir.

Haset, bireyin içsel çatışmalarını anlamlandırması açısından büyük önem taşır. Bireyin haset duygusunun farkına varması ve bu duyguyu dönüştürebilmesi, daha sağlıklı nesne ilişkileri geliştirmesine olanak tanır. Bireyin kendi yıkıcılığıyla yüzleşmesi ve sevme kapasitesini artırması, hasedin dönüştürülebilirliğine yönelik önemli bir adımdır. Örneğin; kardeşine karşı öfke besleme, onun başarılarını sabote etme ya da ebeveynlerine karşı kırgınlık geliştirme şeklinde kendini gösteren birey, ebeveynlerinin ilgisinin bölünmesinin kişisel bir yetersizlikten değil, aile dinamiklerinden kaynaklandığını fark ettiğinde, kendi değerini daha objektif bir şekilde değerlendirebilir. Bu farkındalık, hem kardeşiyle daha sağlıklı bir ilişki geliştirmesine hem de kendi duygusal ihtiyaçlarını daha sağlıklı ifade etmesine yardımcı olabilir. Romantik ve arkadaş ilişkilerinde sağlıklı bağlar, ilişkiler kurmaya başlayacaktır.

Sonuç olarak; haset erken dönem nesne ilişkileri bağlamında şekillenen ve bireyin psikolojik yapılanmasını derinden etkileyen bir duygudur. Hasetin sağaltımı, bireyin daha olumlu nesne ilişkileri kurmasına ve sevme kapasitesinin gelişmesine katkı sağlayarak psikolojik iyilik hâlini destekleyebilir. Bireyin haset duyduğu kişileri anlamaya ve onların başarılarını tehdit olarak görmek yerine kendinden bağımsız değerlendirmeye başlaması, bu dönüşümün en somut göstergelerinden biridir.

kırmızı elma

Kırmızı Elma

Adem’le Havva’nın kırmızı elmayı dalından koparıp yemesinden beri, yüzyıllardır insanoğlu kendine konulan yasak duygularla boğuşuyor. Freud’a göre yetişkinlik döneminde bilinçdışı, bilinçli zihni tehdit eden ve bastırılması gereken duyguların saklandığı bir kutu gibidir. Devamını Oku

ÇOCUKLARDA AYRILIK KAYGISI

Çocuklarda Ayrılık Kaygısı

Çocuklarda ayrılık kaygısı, bir çocuğun bakım veren kişilerden ayrılırken yaşadığı yoğun stres durumu olarak tanımlanabilmektedir. Ayrılık kaygısı gelişimsel süreçte 8 aylıkken başlamakta, 3 yaşa kadar gelişimsel sürecin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ayrılık kaygısı yaşayan çocuklarda, ebeveyninden ya da bakım vereninden ayrılırken ağlama krizleri, öfke nöbetleri vb. davranışlar görülebilmektedir. Devamını Oku

Aşk Ne Kadar Mümkün?

Aşk Ne Kadar Mümkün?

Platon’un aşkla ilgili diyaloglardan oluşan “Şölen” kitabında geçen bir tartışmada, Aristophanes şu hikayeyi anlatır;

İnsanlar her zaman bugünkü gibi dişi ve erkek olarak ikiye ayrılmıyordu. İnsan soyu ilk başta üç çeşitti. Üçüncü çeşit olan Androgynos hem kadını hem erkeği içine alan bir çeşitti. Bu insanlar  yuvarlak bir topa benzerdi. İstedikleri zaman bizim gibi adım atabilir ya da bir tekerlek gibi istedikleri yöne hızlıca döne döne gidebilirlerdi. Bu insanlar, mutlu ve eksiksiz hissederler ki göğe tırmanarak Tanrılara karşı koymak isterler. Bu kibirleri yüzünden Zeus ve öbür tanrılar onları cezalandırmak ister ve Zeus bir yol bulur. Onları ortadan ikiye böler. Devamını Oku

Depresyonun Gelişimi ve Pozitif Bakış Açısı Geliştirme Yolları - Madalyon Psikiyatri Merkezi

Depresyonun Gelişimi ve Pozitif Bakış Açısı Geliştirme Yolları

Erken yaşantılar kişide kendisi ve dünya ile ilgili bazı temel işlevsel olmayan inançların veya şemaların gelişmesine yol açar. Bu şemalar daha sonra algıları organize etmede ve davranışları yöneltmede kullanılır. Kişinin dünyasını öngörebilmesi ve yaşantılarını anlamlandırabilmesi, normal işlev göstermesi için gereklidir. Ancak bazı şemalar son derece katı, uçta, değişmeye dirençli ve bu nedenle de işlevsel değildirler. Devamını Oku

BİPOLAR BOZUKLUK NEDİR

Bipolar Bozukluk Nedir?

Hayat bazen bir dağ yokuşunda yükselip alçalan bir yolculuğa dönüşebilir. Kimi günler enerjimiz zirvede, her şeyin üstesinden gelebileceğimizi düşünürken, kimi günler ise kendimizi derin bir boşlukta kaybolmuş hissederiz. Bu tür duygusal dalgalanmalar, sıradan bir yaşam deneyimi olabilir; ancak bazı kişiler için bu dalgalanmalar çok daha yoğundur ve kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Devamını Oku

Psikoloji Nedir

Psikoloji Nedir?

Psikoloji kelimesi diğer adıyla ruh bilimi, Yunancada ‘psykhe’ ile ‘logos’ kelimelerinin bir araya getirilmesiyle türetilmiştir. Psykhe Yunancada ‘ruh’ anlamına gelirken; Logos ise ‘bilgi’ anlamına gelmektedir. Devamını Oku

PSİKOZ NEDİR

Psikoz Nedir?

Psikoz kelimesi Yunanca psyche(ruh, zihin) ve osis(anormal veya hastalıklı) kelimelerinin birleşmesiyle türetilmiş bir kelimedir. Gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulmalarında ortaya çıkan rahatsızlıklara verilen genel bir isimdir. Psikoz kişinin düşünceleri veya algılarıyla gerçekliğin birbirine karışması olarak da ifade edebileceğimiz ciddi bir rahatsızlıktır. Devamını Oku

Ekran Bağımlılığı - Madalyon Psikiyatri Merkezi

Ekran Bağımlılığı

Her geçen gün daha fazla ebeveyn, çocuklarının tablet, telefon veya bilgisayar kullanımından dolayı endişelerini dile getiriyor. Başka sebeplerle kliniğe gelseler dahi hemen her çocuk ve genç için ikincil problem fazla ekran kullanımı oluyor. Yetişkinler için de bu durum çok farklı değil. Herhangi bir yerde etrafınıza baktığınızda, artık çoğu kişinin telefonu veya başka bir akıllı cihazla ilgilendiğini görebilirsiniz. Bu durumda hepimiz ekran bağımlısı mıyız? Devamını Oku

Maskeli Depresyon

Maskeli Depresyon Nedir?

Maskeli depresyon, diğer adıyla gizli veya gülümseyen depresyon olarak da karşımıza çıkmaktadır. Maskeli depresyon, depresyonun alt türlerinden biridir.

Depresyon, kişide karamsar düşünceler, çökkünlük, üzüntü hali, geleceğe dair umutsuzluk, mutsuzluk, hayattan keyif alamama hissi ve bunlarla beraber uyku bozukluğu ile iştahsızlığın yaşandığı bir hastalıktır. Devamını Oku

Oyun Bağımlılığı Nedir

Oyun Bağımlılığı Nedir?

Son zamanlarda teknolojinin gelişmesi ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte bireylerde teknolojiye ilişkin bağımlılık gelişebilmektedir. DSM V’te “İnternet Oyun Oynama Bozukluğu” adı altında oyun bağımlılığı yeni bir psikolojik durum olarak değerlendirilmektedir. Devamını Oku

Dil ve Konuşma Terapisi Nedir

Dil ve Konuşma Terapisi Nedir?

Dil ve konuşma terapisi, iletişim bozukluklarının önlenmesi, değerlendirilmesi, teşhisi ve müdahalesinde kullanılan bir terapi yöntemidir. Bireylerin iletişim ve dil becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur. Dil ve konuşma terapisi hem erişkinlere hem de çocuklara uygulanabilir. Devamını Oku

NARSİSİZME FARKLI BİR BAKIŞ

Narsisizme Farklı Bir Bakış

Narkissos yüzyıllar sonra kendisinden bu kadar bahsedildiğini bilse çok mutlu olurdu. Bilmeyenler için özetleyecek olursam Yunan mitolojisindeki Narkissos çok yakışıklı ve kendini beğenmiş bir karakter. Herkesi kendine aşık eder, fakat o kimseyi sevemez. Echo ise çok konuşkan bir peri ama Zeus’un eşi Hera tarafından lanetlendiği için sadece karşısındakinin son kelimesini tekrarlar. Echo, bir gün ormanda Narkissos’u görür, ona aşık olur. Devamını Oku

Trikotillomani Nedir? - Madalyon Psikiyatri Merkezi

Trikotillomani Nedir?

Trikotillomani halk dilinde saç koparma hastalığı olarak bilinmektedir ve tanı kitaplarında obsesif kompulsif bozuklukları adı altında sınıflandırılmaktadır. Bireyin stres ve kaygı altındayken dürtüsel bir biçimde kendi saç, kirpik, kaş gibi tüylerin yolunması sonucu ortaya çıkan psikolojik bozukluk olarak tanımlanmaktadır (APA, 2013). Devamını Oku

Evlilikte Sağlıklı Tartışma

Evlilikte Sağlıklı Tartışma

Evlilikte Sorun Çözme Yolları – Sağlıklı Tartışma Nasıl Olmalıdır?

Evlilik iki farklı bireyin kişilik özelliklerinin, kültürünün, görüş açılarının farklılığının, değer ve inançlarının ve sosyal yaşantılarının bir araya gelerek oluşturdukları yapıdır. Kişiler bu yapı üzerinden kendilerini yeniden tanımaya başlarlar. Devamını Oku

Depresyon Nedir ve Depresyon Yaşayan Kişiyi Anlamak

Depresyon Nedir ve Depresyon Yaşayan Kişiyi Anlamak

Depresyon; bireylerin kendini mutsuz, karamsar, değersiz, suçlu ve umutsuz hissettiği psikiyatrik bir bozukluktur. Beraberinde uyku ve iştah sorunları, yorgunluk, cinsel isteksizlik görülebilmektedir. Depresyon yaşayan kişiler hayattan eskisi kadar zevk alamamakta, önceden keyif aldığı aktivitelerde bile isteksiz hissetmektedirler. Devamını Oku

Travma Acı Anıları Silmek Mümkün Mü

Travma: Acı Anıları Silmek Mümkün Mü?

Bizler doğduğumuz andan itibaren dünyayı anlama ve anlamlandırmaya çalışırız. Çok sıklıkla çocuklarımızdan özellikle belli yaş gruplarında iken ‘Bu nedir? Ne işe yarar? Bu niye var ki?’ gibi soruları duyarız. Bunların hepsi bilime ihtiyacımızdan kaynaklanır. Herhangi bir şeyi öğrendiğimizde bu deneyimler beynimizde nöron adı verilen beyin hücrelerinin oluşturduğu ağlarda depolanır. Devamını Oku

DÜNDEN BUGÜNE CİNSEL MİTLER

Dünden Bugüne: Cinsel Mitler

Canlılar olarak hayatımızı devam ettirebilmek için çeşitli kaynaklara ihtiyaç duyarız. Biz insanların ihtiyaçlarını belirleyebilmek adına çeşitli araştırmalar yapılmış ve 1943 yılında literatüre Abraham H. Maslow tarafından “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” kazandırılmıştır. Devamını Oku

Öfke Kontrolü Sağlıklı İçsel Dengeye Ulaşma Yolu

Öfke Kontrolü: Sağlıklı İçsel Dengeye Ulaşma Yolu

Öfke, hepimizin zaman zaman deneyimlediği güçlü bir duygudur. Hayal kırıklığı veya algılanan adaletsizlik gibi çeşitli tetikleyicilere verilen anlaşılır bir tepkidir. Öfkenin kendisi, doğası gereği olumsuz olmasa da onu yönetme ve ifade etme biçimimiz ilişkilerimizi, zihinsel sağlığımızı ve genel yaşam kalitemizi önemli ölçüde etkileyebilir. Devamını Oku

Güncel Psikoloji Yayınlarımız

Yardıma ihtiyacınız var mı? Size ulaşalım.

    Sizi Arayalım