Karşıyım Karşı Herşeye Karşı

Karşıyım Karşı Herşeye Karşı

Efe dokuz yaşında öfkeli, söylenenleri yapmayan, karşı gelen bir erkek çocuktu. Anne ve babası bir danışmandan yardım almaya karar verdiklerinde Efe’nin her şeye itiraz ettiği gibi buna da şiddetle karşı çıkacağını biliyorlardı. Bu nedenle muayeneye gelirken onunla açıkça konuşmak yerine annenin bir arkadaşını ziyaret etmeye gidiyoruz demişlerdi. Efe kapıdaki Ruh Sağlığı Merkezi tabelasını gördüğünde “Ben deli deliğim, niye beni buraya getirdiniz” diyerek içeri girmek istememişti. Uzun pazarlıklar sonunda anne ve babasının çıktıktan sonra onun istediği şeyleri yapacaklarına söz vermeleri üzerine görüşmeye girmeye razı olmuştu. Ama görüşme süresince pek fazla konuşmayarak, kendisi ile ilgili sorulara “Bunlardan size ne, beni tanıyıp da ne yapacaksınız ?” diye yanıt verdi. Annesi başvurma nedenlerini “Biz oğlumuzla evde çok sık tartışıyoruz.

Bu tartışmalar sonunda bağırma hatta birbirimize vurmamızla son buluyor. O da biz de çok üzülüyoruz, bir daha tartışmayalım diye karar veriyoruz ama en fazla bir gün sonra yine çok basit bir nedenden yine kavga başlıyor.” diyerek açıkladı. Babasına göre Efe doğuştan asi ruhlu bir çocuktu. Bununla ilgili örnekler vermelerini istediğimde babası “O kadar çok ki” diyerek anlatmaya başladı. “Daha bebekken bile giyinmeye, uyumaya direnirdi. İki üç yaşlarında bu inatçılığı doruk noktasına ulaştı. Ama o dönemde bu yaşlarda karşı gelmenin doğal olduğu, bizim onunla fazla inatlaşmamamız gerektiği söylenmişti. Biz de öyle yaptık. Bağırıp çağırmasın olay çıkarmasın diye hemen her isteğini yerine getirdik.  Nerede, ne zaman, ne yapacağımıza onun isteklerine göre karar verebiliyorduk.

Biz onun isteklerine karşı çıkmadığımız ve onu hoşuna gitmeyen bir şeyi yapmaya zorlamadığımız sürece bir sorun yaşamıyorduk. Ta ki bizden “hayır” yanıtını alıncaya kadar.  “Hayır” kelimesini duymak onun öfke düğmesine basmak anlamına gelir.  Bir çok kez marketlerde uygun olmayan bir şeyler için tutturmuş, yerlere yatmış, biz de etrafımızdaki insanlardan utanıp sonunda istediği şeyi almak zorunda kalmışızdır.”  Hayır sözcüğünü duymaktan hiç hoşlanmayan Efe, kendisinden istenilen şeylere “Hayır” yanıtını vermeyi adet edinmişti. Ne zaman ondan bir şey yapması istense hemen itiraz eder, “Neden bunu yapmam gerekiyor ? Yapmak zorunda mıyım ? Yapmazsam ne olur ?” gibi sorularla anne ve babasını tüketir, sonunda ya kendisinden istenileni söylenerek yapar ya da anne babası isteklerinden vazgeçme noktasına gelirlerdi. Efe’nin sosyal ilişkilerinde gösterdiği en tipik özellik ise çok alıngan olmasıydı. Arkadaşlarının en ufak sözünden alınır, bunu gurur sorunu haline getirirdi. Çok kolay kızdırılabilen bir çocuk olduğunu  keşfeden bazı çocuklar onun bu yönüyle de dalga geçiyorlardı. Kızdırılmaya karşı çok  duyarlıydı ama çoğu zaman isteyerek başkalarını kızdıracak şeyler yapıyordu.

Okuldan eve geldiğinde öfkeli oluyor, sürekli arkadaşlarını suçluyordu. Yaptığı her olumsuz davranış için bir sebebi olurdu. “Beni oyuna almadılar, o çocuk bana ters baktı, önce o beni kızdırdı, zaten öğretmenler bana taktı, hep benimle uğraşıyorlar, bütün işleri benden istiyorlar” türünden cümleler en sık kullandığı cümlelerdi. Benimle olan ikinci görüşmesine oyun oynayarak başladık. Oyun içinde anne babasının kendisine çok fazla karışmasından yakınmaları oldu. Ona göre kendisine fazla karışıldığı için öfkeleniyor ve söylenenleri yapmak içinden gelmiyordu. “Yemek ye, ders çalış, odanı topla, terlik giy, dişini fırçala….Beni yönetmelerinden bıktım. Buna karşılık benim istediğim şeyleri yapmama izin vermiyorlar. “Televizyon izleme, bilgisayar oynama, sokağa çıkma, hep hayır, hep hayır. Ben de onların dediklerini yapmıyorum, ödeşmiş oluyoruz” cümleleri ardı ardına dökülüverdi. Tamamlamasını istediğim cümlelerden iki tanesi de bu türden sorunu olan çocuklar için çok tipikti: “İsterdim ki her istediğimi yapabileyim (bana hiç “hayır” denilmesin)” ve “İstediklerimi yaptığım zaman bana bir şey olmasın (kötü davranışlarım için ceza verilmesin)”. Kendisinde ödeşme duygusunu ise “Bende garip bir intikam duygusu var. Bana yapılanın aynısını ben de onlara yapmazsam rahat edemem. Bana küfür edene ben de ederim, bana vurana ben de vururum” şeklinde tanımladı. Okulda öğretmeninin söylediklerini hemen yerine getirmese de akademik başarısı fena değildi. Öğretmen onun daha çok arkadaş ilişkilerindeki alınganlığından, kolay öfkelenmesinden ve yakınıyordu.

Efe ve ailesiyle yapılan görüşmeler, öğretmenden alınan bilgiler Efe Karşı Olma Bozukluğu (KOB) (İnatlaşma Bozukluğu) olduğunu düşündürüyordu. Bu davranışların uzun süreden beri devam ediyor olması, ayrıca depresyon, davranış bozukluğu, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu gibi başka psikiyatrik bozuklukların belirtilerinin söz konusu olmaması bu tanıyı destekliyordu. Eşlik eden başka bir tanı olmadığı ve KOB’na yönelik spesifik bir ilaç tedavisi olmadığı için ilaç başlanmadı. Efe ile oyun terapisi yapılması planlandı. Anne babaya bu sorunun doğası, belirtileri ve uygun anne baba tutumları konusunda bilgiler verildi. Daha sonra aile terapisi görüşmelerine başlandı. Aileye verilen psikoeğitim onların Efe’yi daha iyi anlamalarına, daha az eleştirmelerine ve duygusal olarak destekleyici olumlu bir aile ortamı oluşturmalarına yardımcı oldu. Daha az sayıda kuralı  daha kararlı bir tutumla uygulamaya gayret ettiler. İstedikleri olmadığı zaman yaşadıkları hayal kırıklığı ve öfke duygusunu açık bir dille ifade etmek konusunda kendileri Efe’ye örnek oldular. Efe’de benzer duygularını kabul edilebilir davranışlarla gösterebilmeyi öğrendi. Zamanla öfke nöbetlerinin sıklığı ve şiddeti azaldı.

TARTIŞMA

Karşı olma bozukluğu, erişkinlerin isteklerine ve kurallarına çoğu zaman etkin biçimde karşı gelme, sık sık tartışmaya girme, aniden öfkelenme, kendi hataları için başkalarını suçlama, çoğu zaman içerlemiş, kızgın, gücenik olma , isteyerek başkalarını kızdıracak şeyler yapma , alınganlık, kolay kızdırılma ve öç almaya çalışma gibi belirtilerle kendini gösteren psikiyatrik bir bozukluktur. Gelişim süreci içinde okul öncesi dönemde ve ergenlik döneminde karşı gelici tutum normal olarak kabul edilir. Bu nedenle okul öncesinde ve ergenlik döneminde bu yakınmalarla getirilen bireylerde bu tanı konulurken daha dikkatli olunmalıdır.

KOB tanısı konulan çocuk ve ergenlerde bu tip davranışlar daha uzun süreli olarak vardır, normalden daha ciddi boyutlardadır ve çocuk ya da gencin yaşantısını ve çevresiyle ilişkisini önemli derecede etkilemektedir. Karşı gelme, meydan okuma genellikle otorite figürlerine yöneliktir. İtaatsiz olmanın yanı sıra, çabuk sinirlenirler, kolay ağlarlar ve/veya öfkeli bir tavır içerisindedirler. Sık sık tartışma çıkarma olasılıkları yüksektir ve tartışma sırasında öfkelerini kontrol altında tutmakta zorlanırlar.

Genel olarak kendilerinde bir sorun olduğunu düşünmezler, kendi hataları için başkalarını, özellikle de anne, baba ya da öğretmenleri gibi otorite figürlerini suçlarlar. Burada tanımlanan olguda olduğu gibi kendilerinde bir kusur görmedikleri için sıklıkla psikiyatrik yardım alma konusunda da isteksizdirler ve işbirliği yapmayı da reddedebilirler.  KOB’nun nedeni bugün için kesin olarak bilinmemekle birlikte genetik ve çevresel faktörlerin etkisi düşünülmektedir.  Ailenin  çocuk yetiştirme tutumlarının aşırı gevşek ya da tutarsız olması; anne baba arasında belirgin tutum farkı olması ya da bir ebeveynin çocuktan uzak, ilgisiz olması; anne ya da babada benzer davranışların bulunması bu sorunun oluşmasında etkili olduğu düşünülen etmenlerdendir. Ancak çocuğun doğuştan sahip olduğu mizaç özellikleri de önemlidir. KOB olan çocuklar fazla duyarlı, engellenme eşikleri düşük çocuklardır.

Yani istekleri bir şey olmadığında hissedecekleri olumsuz duygular (öfke, hayal kırıklığı) bu sorunu olmayan kişiler göre çok daha fazladır. Bu nedenle başkalarının kolayca sinirlenip tepki vermeyeceği durumlara bile aşırı bir tepki verebilirler. Bu çocuklara direk “hayır yapamazsın” yanıtını vermek yerine ne zaman ya da hangi koşulda yapabileceğini söylemek bazen işe yarayabilir. Örneğin yemekten önce çikolata yemek istiyorsa “şimdi yiyemezsin” yerine “çikolata yiyebilirsin, yemekten sonra bana hatırlat da sana vereyim” türünden bir cümle hissedeceği olumsuz duygunun şiddetinin daha az olmasını sağlayacaktır.

Anne babanın uyması gereken en önemli kural çocuk öfkelendiğinde onunla birlikte öfkelenmemek, sakin kalmak, bir sakinleşme molası vermek, mümkünse bir espri ile ortamı yumuşatmaya çalışmak olmalıdır. Önce ev içindeki gergin ortam değişmeli, çocuk sevildiği, istendiğini hissedebilmelidir. Bunun için o gün ne kadar kötü bir gün yaşanmış olursa olsun anne ve baba çocukla birebir keyifli bir şeyler yapmak üzere bir araya gelinmelidir. Bu ortam sağlandıktan sonra evdeki kurallar çocukla birlikte ve demokratik olarak belirlenir, kuralların esnek olması sağlanır. Kurallar gereklidir ancak bu kurallar çocuğun yaşantısını, hayal gücünü kısıtlayacak düzeye gelmemelidir. Yapılan her hatada suçlu aramaya çalışmak, yargılamak yapılacak yanlışlardan biridir.

Anne babanın çocuğa “Ben ne dersem o olacak, yoksa…” şeklinde tehditlere yaklaşması çocuğun inatlaşmasını daha da arttırmaktan başka bir işe yaramaz. “Bu kurala  uymak hoşuna gitmiyor olabilir.”  ya da “Bizim koyduğumuz kurallara uymak zor olmalı.” türünden yorumlarla onun kurallar karşısında hissettiği olumsuz duyguları anladığımızı ifade etmek  öfkeyi azaltacaktır. Çok fazla sayıda kural koymak, “odanı topla, dişini fırçala, ders çalış, sessiz ol…” gibi yönergelerle çocuğu sürekli yöneterek işleri yaptırmak yerine onun bunları kendiliğinden yapabileceği bir duruma gelebilmek hedef olmalıdır. Bunun için de çocuğun yaşına uygun olacak şekilde alabileceği sorumluluklar  çocukla birlikte konuşularak bir hareket planı hazırlanır ve daha sonra bunlar birer ele alınır. Çocuğun üstlendiği sorumluluklar arttıkça ve anne baba daha az müdahale ettikçe karşı gelmeler, inatlaşmalar ve öfke nöbetleri azalacaktır.

Güncel Psikoloji Yayınlarımız

Yardıma ihtiyacınız var mı? Size ulaşalım.

    Sizi Arayalım