Karne

Karne

Karne

Bu ay yaklaşık 15 milyon öğrenci yarı yıl karnelerini aldılar. Bazıları sevinç ve gururlarını verilen hediyelerle pekiştirirken bazıları hayal kırıklığı, azarlanma, tehdit ve..cezalarla örselendi. Bugünlerde anne babaların “Onun için her fedakarlığı yapıyoruz ama o bunun karşılığında hiç bir şey yapmıyor. Yine kötü bir karne getirdi. Bu durumda ne yapmamız gerekiyor?”  sorusuyla çok sık karşılaşıyoruz. Oysa karne aldıktan sonra sorulan “Ne yapmalıyız?” sorusu biraz geç kalınmış bir sorudur. Çocuğun okuldaki durumunu yakından izleyen anne baba için bu bir sürpriz değildir. Sonuçtan dolayı çocuğu cezalandırmak ise bu noktaya getiren süreci değiştirmeyecek ve gelecek için de olumlu bir katkı sağlamayacaktır. Dahası başarısızlıktan sadece çocuğun sorumlu tutulması tek yönlü ve dar bir bakış açısıdır. Eğitim sisteminin, öğretmenlerin ve anne babaların da çocukların okul başarıları üzerinde önemli etkileri olduğu unutulmamalıdır.

Günümüz Türkiye’sinin sınav maratonları aileleri, öğretmenleri, okul idarelerini sadece başarıya odaklı bir hale getirdi. Aileler çocuklarından öncelikle okulda başarılı olmalarını bekliyor. Öğretmenler sınıflarının okulun en başarılı sınıfı olmasını hedefliyor. Okullar en başarılı okullar sıralamasında en önlerde olabilmek için yarışıyor. Bunu sağlayabilmek için de dersler bittikten sonra okulda devam eden etüdler, haftasonu ek dersler, dersaneler, özel öğretmenler, daha çok sınav, daha çok ödev devreye giriyor.

Her yıl değişen müfredat ve yönetmelikler de işi daha karmaşık hale getiriyor.  Yılda iki kez verilen karneler ise yarışta alınan yerin en somut göstergesi.

  • Peki bu yarış niye? Alınan yanıt: “Çocukların geleceklerinin daha iyi olması için!”
  • Harcanan onca para ve emeğin tek öznesi olan çocuklar ne durumda?
  • Gerçekten mutlular mı?
  • Yeni bir şeyler öğrenmenin keyfine varabiliyorlar mı?
  • Kendi gelecekleri için karar verebilme olgunluğuna erişebiliyorlar mı?
  • Daha fazla başarı beklentisi çocuğun özelliklerine, kişiliğine, isteklerine uyuyor mu?

Öyle görünüyor ki bu soruları ne aileler ne de eğitimciler kendilerine sormuyorlar, soramıyorlar çünkü bu maratondan başarıyla çıkmak en öncelikli hedef.  Bu sistemin çocuklarda yarattığı en önemli sonuç eğitimden soğumak oluyor. İlgi ve beceri alanlarına bakılmaksızın bilgilerin seçkisiz olarak yüklenmesi  çocukların sorma-bilme dürtüleri köreltiyor.

Sonuç: Öğrenme konusunda herhangi bir sorunu olsun olmasın “okuldan ve eğitimden nefret eden” , bu sisteme göre “başarısız” çocuklar.  Bu sonuca ulaşmış ve kötü bir karne getirmiş olan çocuğun anne babasının ve öğretmenlerinin önce  kendilerine bazı sorular yöneltmeleri gerekiyor.

  • Anne baba çocuğu kişiliği, kapasitesi, becerileri, ilgi alanlarıyla bütün olarak yeterince tanıyor mu?
  • Çocuğun başarısızlığına neden olacak bir zorluğu olup olmadığı araştırılmış mı?
  • Aile yapısı ve ilişkileri ne durumda?
  • Çocuğa merak etmeyi, soru sormayı, yeni bilgiler edinmeyi heveslendirecek bir ortam sunuluyor mu?
  • İlgi alanı, becerileri ve istekleri doğrultusunda keyifli zaman geçirebileceği etkinlikler için çocuğa fırsat tanınıyor mu? Anne baba, ders çalış demek ve ders çalıştırmak dışında çocukla birlikte zaman ne kadar zaman geçiriyor?

Okulda başarısız olan ve eğitimden nefret ettiğini açıkça ifade eden bir çocuğun öğretmenlerinin de kendilerine sormaları gereken sorular var.

  • Öğrenciyle sıcak, olumlu bir ilişki kurabildi mi?
  • Öğrenciyi ne kadar tanıyor?
  • Her öğrencinin kendine özel olduğunu kabul ediyor ve farklılıkları göz önünde bulundurabiliyor mu?
  • Ders işleme ve öğrenciyi değerlendirme sırasında farklı öğrenme türlerini kullanıyor mu?

Görüldüğü gibi eğitim çok  etkenli bir sistemdir ve bir aksaklık varsa sistemin bütün parçaları gözden geçirilmelidir. Bu sistem içinde çocuğun da eksiklikleri söz konusu olabilir. Bu durumda da çözüm çocuğun örselenmesi değil, çocukla birlikte gelecek dönemler için alınabilecek önlemlerin, sonuçlarıyla birlikte kararlaştırılması olmalıdır. “İkinci dönem daha başarılı olabilmek için neler yapman gerekiyor?” “Bunları yapabilmende bizim nasıl bir katkımız olabilir?” türünden sorularla çocuğun çözüme katılması sağlanmalıdır. Bu konuşmanın havada kalmaması ve konuşulan çözümlerin uygulanması için de kararlara uygun sonuçların da eklenmesi gerekir. Kararlara uyulmaması durumunda uygulanacak olan sonuçların baştan konuşulması sonradan verilen cezalardan daha etkilidir. Önemli olan çocuğun başarısızlıkta varsa kendi payının  sorumluluğunu üstlenmesi bununla birlikte hataları birer öğrenme fırsatı olarak görebilme ve çözüm üretebilme becerisinin gelişmesidir. Tüm çocukların keyifli bir tatil geçirmesi dileğiyle

Güncel Psikoloji Yayınlarımız

Yardıma ihtiyacınız var mı? Size ulaşalım.