“Bu genç, güzel ve heyecanlı kadın, son zamanlarda nedense yabancılarla konuşamıyor, kekelemeye başlayacağı korkusu yaşıyordu. Nerden çıkmıştı bu korku bilmiyorum. Bu dünya korkusu ve heyecan derece derece bana ve bütün kardeşlerime başka biçimlerde kendini gösterse bile, bizim ailedeki kişiliklerin önemli bir bölümünü oluşturdu. Stüdyoya girmek zorunda kaldığım ilk günlerde aniden sesimi yitirmem, gece uykularımda kasılıp kalmam, sahneye çıktığımda kaçma isteği uyandıran büyük korkular bana hep güzel gülüşlü, aşırı telaşlı annemden miras kalmıştır.” (Livaneli)
Korku bulaşır, aktarılır… Shakespeare ise korkularla ilgili düşüncelerini şöyle aktarıyor: İnsanların çoğu, kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için… Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için… Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için… Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için… ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için…
Hepimiz bilmediğimiz, tanımadığımız her şeyden korkarız. Korkarız çünkü korkularımız bizleri bu tanımadık, bilmedik durumdan korur. Korkular, bir başka anlatışla bizleri korumaya hazır birer savunma aracıdır.
Korkularım diye söze başlasanız, acaba aklınıza ne tür korkular gelir? Benim ilk aklıma gelen korkum hırsız korkusudur. Hangi yaşta olduğumu anımsamıyorum, ancak hatırlayabildiğime göre 5 yaşın üstünde olmalıyım. Kardeşim Şefkat’le birlikte kullandığımız yatak odamız, konuk giriş kapısının hemen yanındaki odaydı ve odamızın kapısının karşısında konukların manto ya da ceketlerinin asıldığı askılar vardı (onlar hala Haznedar Anaokulu’nun salonunda duruyor). Babam, eve geldiğinde paltosunu ve şapkasını oraya asardı. Bir gece yarısı uyandığımda tam askıların olduğu yerde bir adam bana bakıyordu. Bağırıyorum sesim çıkmıyor, kımıldayıp Şefkat’i uyandırmak istiyorum kımıldayamıyorum, ter içinde kaldığımı hatırlıyorum. Babama nasıl seslendim hatırlamıyorum, koşarak yanıma geldi. Ona salonda birinin dolaştığını söyledim, elimden tuttu, ışıkları açtı. Hiç kimseler yoktu, sonra anladık ki, babamın paltosu ve şapkasını ben uykulu halimle bir adama benzetmişim.
Çocukluk korkuları çocuk gelişiminin doğal bir parçası ve dış tehlikelerden korunmasını sağlayan işlevsel bir düzenektir… Birçok ana-baba için çocuklarda görülen korkular bir anlam taşımayabilir. Ancak çocuklar için hayalet korkusu, karanlık korkusu, yüksek ses korkusu, hırsız korkusu gerçektir ve onun için korkutucudur. Aşağı yukarı iki yaşına kadar korku belirtisi göstermemiş bir çocuk, ikinci yaş gününde komşunun köpeğinden ya da havlamasından, banyoya girmekten, yüksek sesten korkmaya başlayabilir.
Bir tehlikenin geleceğinin ayak sesleri gibidir korkular, çocuk bunu anlar ve kendini koruma adına korku davranışları ortaya çıkarır. Bilim, korkmaya başladığımız andan itibaren akıl devreye girer der… Korkular en yoğun 2-6 yaş arasındaki çocuklar tarafından yaşanır. Dünya onlar için yeni ve keşfedilmeye hazırdır. Bu keşif sırasında yabancı, tanımadığı ve bilmediği uyaranlarla sıkça karşılaşır, böyle durumlarda korku davranışı, korunma amaçlı ortaya çıkar. Çocuklar büyüyüp geliştikçe, dünyada neler olup bittiğine ilişkin bilgi dağarcıkları genişledikçe, bilişsel yetileri ve duygusal gelişimleri ilerledikçe, korkularıyla daha kolay baş edebilirler. Gelişim dönemlerine göre belli yaşlarda belli korkular oluşur ve doğal gelişim süreci içinde azalarak kaybolur. Araştırmalar, çocukların % 90’ında gelişimlerinin bir döneminde herhangi bir şeyden korktuklarını göstermektedir.
Çocuklarımızın korkularını nasıl ele alabiliriz?
- Çocuğun korkularının nedeni mutlaka araştırmalı ve nedenlerini ortadan kaldırmaya çalışmalıyız.
- Herkesin korkularının olduğu gerçeğinden hareket ederek, korktuğunu söyleyen çocukla asla alay edilmemeli, küçük görülmemeli (erkek adam korkar mı? Büyüdün ama hala korkuyorsun, korkulacak bir şey yok bunda gibi) ve korkularını yok saymamalıyız.
- Sabırlı ve anlayışlı davranma ve zaman tanıma en geçerli yaklaşımdır.
- Korktuğu anlarda fiziksel temas onları rahatlatır. Dokunun, sarılın ve korkuyla baş etmesine yardımcı olun.
- Çocuk korktuğunu ifade ettiğinde, onu dinleyip anlamaya çalışın. Korkuları nedeniyle yargılanmadığını, eleştirilmediğini gören çocuk, anlaşıldığını hissedip rahatlayacaktır.
Korkular doğal ve gelişimsel olmakla birlikte, onlardan kurtulmadan özgürleşemeyeceğimiz ve gerçek duygularımızı yaşayamayacağımız birçok bilim adamı tarafından vurgulanmaktadır. Bilinen çocukluk korkuları zamanla kontrol altına girer, değişir, bazıları şekil değiştirerek yetişkinlik dönemlerinde de varlığını sürdürebilir.
Bilinen şudur ki:
Korku sona erdiğinde ya da korkuyu kontrol etmeye başladığımızda, umut ve yaşamın rengini görmeye başlarız. İnternette korkuya ilişkin yazıları tararken karşıma aşağıdaki öykü çıktı. Sizinle paylaşmak istedim.
“Bir bilge, akşamüzeri her zaman gittiği gölün kenarına oturmuş, gölün durgun suyunu seyrederken gününün değerlendirmesini yapıyormuş. Bu arada bir köpek koşa koşa göl kenarına gelip su içmek için eğilmiş, tam içerken suda yansıyan aksinden korkarak geri çekilmiş ve gölden uzaklaşarak bir süre uzaktan suyu izlemiş. Bilge, köpeğin gölde gördüğü aksini kendine zarar verecek bir yaratık olarak algıladığını ve gitmesini beklediğini fark etmiş. Köpek birkaç kez daha göl kenarına kadar gelip içmeyi deneyip, geri çekildikten sonra, son bir cesaretle yaratığı gördüğü yerin üstünden atlayarak göle girmiş ve suyunu içmiş. Sonra başarının verdiği sevinçle gölden uzaklaşıp kaybolmuş.
Bilge gördükleri üzerine düşünmeye başlamış ve şu sonuçlara ulaşmış:
- En çok ihtiyaç duyduğumuz şeylere ulaşmamızı engelleyen şey içimizdeki korkulardır.
- Korkuları tanımak, işlevlerini bilmek ve onlarla yüzleşmekle, yaşamla aramızdaki engelleri aşabilir, yolumuza devam edebiliriz. Yaşamdan gereksinimiz olan besinimizi alabiliriz.”
Kaynaklar:
Köknel Ö. (1990): Korkular, Takıntılar, Saplantılar. Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul
Köroğlu, E. (2006): Kaygılarımız, Korkularımız. Hekimler Yayın Birliği, Ankara