Doğum Sonrası Depresyon

Doğum Sonrası Depresyon

Post partum depresyonu annenin doğumu takip eden haftalarda üzgün, ağlamaklı, yorgun tükenmiş, kaygılı hissetmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu belirtiler giderek şiddetlenerek yeme uyku düzeninde bozulmalara, annenin bebeğinden uzaklaşmasına yol açabilir. Post partum depresyonu geçiren çoğu anne bebeğini görmek istemediğini, onu kucaklayacak kadar gücü kendinde bulamadığını ya da bebeğine sıklıkla sinirlendiğini fark etmektedir. Nadir olmakla birlikte babalarda da görülen bu depresyon türü, güzel ancak belirsizliklerle dolu bir yaşam olayı karşısında gösterilen bir bocalama tepkisinden daha ciddi bir tablodur.

Doğum olayı, beyin kimyasında ve hormonlarda yarattığı çalkalanmanın yanı sıra bilinçaltında bastırılan pek çok olumsuz deneyimi aktif edecek kadar da kuvvetlidir. Bu nedenle psikiyatrik tedavi sürecine mutlaka psikoterapinin eşlik etmesi gerekir.

Gelişim kuramlarına göre insan gelişiminin gerektirdiği her bir evreyi ne kadar doyumla tamamlarsa diğer evreye geçmesi o kadar kolaylaşır. Örneğin öğrencilik döneminde eğlenmeyi de akademik doyumu da yeteri kadar yakalayabilmiş bir öğrenci yetişkinlik rolüne geçtiğinde öğrencilik rolüyle vedalaşmakta çok fazla zorluk çekmez, kendine doyum sağlayacak farklı alanlar aktiviteler bulmakta daha yaratıcı olur. Benzer şekilde annelik de bir kadının bilinçaltında önceki gelişim evrelerinin muhakemesini yaptığı dönüm noktasıdır. Çeşitli nedenlerle küçük yaşlardan itibaren çok fazla sorumluluk yüklenmiş, çocukluğunu yeterince yaşayamamış kadınlar için annelik keyifli, gurur verici, eğlenceli bir deneyim  yerine sadece toplumun omuzlarına yüklediği başka bir sorumluluktan ibaret görülebilir. Bu sorumluluğu mükemmel bir şekilde yerine getirmeye çalışan bir kadın hatalarını hoş göremez, bebeğiyle anı yaşamak yerine sürekli sonraki adımları düşünür ve doğallığını kaybeder.  Bu duruma annenin olumsuz çocukluk deneyimlerinin bilinçaltında aktive olması da diyebiliriz. Doğum olayı en nihayetinde beraberinde bir dolu belirsizlik getirmektedir bu belirsizlik bazı anneler tarafından öğrenmek keşfetmek için bir fırsattan ziyade başarısızlıkla sonuçlanabilecek bir tehdit olarak yorumlanabilir. Özellikle benlik algısı düşük olan kadınların doğum sonrasında bebeğe bir zarar vermekten aşırı derecede korkmaları sık rastlanılan ancak üzüntü hissinin kaygı ile yer değiştirdiği bir Post partum depresyonu tablosudur.

Yapılan çalışmalar post partum depresyon için en önemli değişkenlerden birinin algılanan sosyal destek olduğunu göstermektedir. Babanın ya da diğer akrabaların bütün ilgisinin birden bebeğe kayması, annenin halen nekahet döneminde olduğunun unutulması, fiziksel ağrıları acıları varsa bebeğin sevinciyle birden bunları unutmasının beklenmesi dokuz ay boyunca el üstünde tutulan annenin ikinci planda hissetmesine ve var olan sıkıntılarının kronikleşmesine yol açabilir. Yapılan çalışmalar anneye anlamlı gelecek biçimde verilen sosyal desteğin hipotalamustarafından algılandığını ve mutluluk hormonu olan endorfinin salgılanışını arttırdığını göstermektedir. Ancak çoğu akraba ve yakınlar yeni anneye nasıl bir yardıma ihtiyaç duyduğunu sormak yerine bazı gelenekleri dayatma yoluna gitmektedir, bu nedenle sosyal desteğin loğusa evine misafir doldurmak olmadığı unutulmamalıdır, eğer istiyorsa annenin yalnız kalma isteğine saygı gösterebilmek de bir destek türü olabilir. Bu aşamada annenin fiziksel veya manevi olarak en çok yanında olmasını istediği kişi eşidir.

Özellikle dokuz ay boyunca geçirdiği değişimlere bağlı olarak annelerin çoğu eşleri tarafından hala çekici bulunduğunu, beğenildiğini hissetmek ve doğrudan duymak isterler. Bu aşamada eşlerin sözel becerilerini arttırmaları ve olumlu duygularını çekinmeden ifade etmeleri faydalı olabilir. Bazı kuramcılara göre annenin karnında ılık, karanlık, korumalı, sakin bir ortamda yaşayan bir bebek için sonsuz uyaranın olduğu dünyamıza gelmek travmatik bir deneyimdir. Ve bebeği yeni geldiği yerin önce bulunduğu yere göre daha cazip olduğuna ikna etme görevi ( wellcoming) ebeveynlere düşmektedir. Bu nedenle annenin utanma veya suçluluk duyguları nedeniyle hislerini etrafındakilerle paylaşmaması tedavisi mümkün bir sıkıntının patolojik hal almasıyla ve anne bebek bağı için çok önemli olan ilk bir yılın iyi değerlendirilememesiyle sonuçlanabilir.

PDR için belirtilen risk faktörleri kültürden kültüre değişmekle birlikte istenmeyen gebeliklerde, tek ebeveynlikte, karı koca ilişkisinin zayıf olduğu durumlarda, annenin depresyon geçmişi varsa, sigara içen annelerde, sosyal desteği yetersiz olan annelerde daha sık görülmektedir.  Annenin bebeğini emzirmesine bir engeli bulunması ve bebeğin mizaç problemlerinin olması ( sürekli ağlaması ya da hiç uyumaması gibi) da depresyonu tetikleyebilecek faktörler arasındadır. Yine de bu maddelerden hiçbirinin PPD için tek başına yeterli olmadığı unutulmamalıdır. Sonuç olarak annelik getirdiği yeni ve keyifli deneyimlerle birlikte fizyolojik ve duygusal olarak bir dolu problem çözme becerisi gerektirmektedir. Kendi çocukluklarında böyle bir repertuara sahip olmayan anneler için bu durum çok daha zorlayıcıdır.

Anne ve bebeğin ilişkisi, ilk aylarda anneye olan ihtiyacın çok yoğun olması nedeniyle çok önemli olduğundan bu bahsettiğimiz belirtilerin giderek şiddetlendiği durumlarda gecikmeden bir psikiyatri merkezine başvurulmalıdır.

Güncel Psikoloji Yayınlarımız

Yardıma ihtiyacınız var mı? Size ulaşalım.